Nicolas Rose
Bölüm
1
Yirmibirinci
Yüzyılda Biyopolitika
“Life is our life’s work.”
Pfizer İlaç Şirketinin Misyon
ifadesi
Yirmi birinci yüzyıl biyopolitiğinin anlizine
nasıl yaklaşabiliriz? Bu soruya önemli başkalaşımları tanımlayabilen beş hat
üzerinden yaklaşabileceğimizi düşünüyorum: molekülerleşme, eniyileştirme, öznelleştirme,
uzmanlık, biyoekonomi. Bunlar aşağıdaki bölümlerde detayları içinde açığa
çıkarılacaktır. Fakat önce, bizzat tıpla ilgili birkaç belirleme gerekli.
Tıp -Sonra
ve Şimdi
Michel Foucault’nun Kiliniğin Doğuşu (1973), tıp ve hastalığın birey bedeni üstünde
mekânsal (spatial) hale geldiği biçimlerin çığır açıcı analizi olmayı
sürdürüyor. Kitap metodolojik bir ders vermektedir: on sekizinci yüzyılda
harekete geçen tıp algısının epistemolojik, ontolojik ve teknik yeniden
şekilenişi, ilk bakışta bazılarının tıptan çok uzak görüldüğü boyutlar boyunca
değişimlerin karşılıklı bağlantıları aracılığıyla ortaya çıktı. Bunlar tıbbi
meslekler ve tıp eğitimi örgütlenmelerindeki kaymaları, yardım ve kurtarma uygulamaları
ve yasalardaki değişiklikleri,
hastanelerdeki yeni kayıt tutma biçimlerinin yeni tip hastalık ve ölüm
istatistikleri üretmeye yol açmasını, hastanede ölenlerin patolojik anatomi ve
otopsi incelemesi ve benzerlerindeki değişimleri içerir. Foucault’nun şemasını
çıkardığı mutasyon hala sağlık ve hastalık algımızın anahtar bir boyutunu
tanımlar: “bizzat beden” klinik bakışın odak noktası olmaya devam ediyor. Bu,
hastalığın yirmi birinci yüzyıl başlarındaki şiddetli Akut Solunum yetmezliği
Sendromu (SARS) ve Kuş Gribi (Avian influenza) ile ilgili endişeler gibi,
uzamsal ve toplumsal birlikler açısından adreslenmesi ve
sorunsallaştırılmasında bile geçerlidir. Hatta hastalık, tutumlar,
alışkanlıklar ve davranışlar alanında, tehlikeli cinsellik ve beslenme
pratiklerine dikkat çekerek konumlandığında, hasta haline gelen bizzat
bedendir. Yine de, Foucault’nun ilkin 1963’de yayımlanan kitabı, klinik tıbbın “altın
çağı”nın sonunda yazılmıştı. 1960’lı yıllar henüz, ‘kliniğin ölümü’ne1
işaret etmese de, yirminci yüzyılın son çeyreğinde şekillenen tıp topluluğu, erken
on dokuzuncu yüzyılda doğan klinik tıptan zaten tamamen farklıydı.
Tıptaki bu değişimlerin dinamikleri en az
bir yarım yüzyıldan bu yana birçok boyutta birikimsel değişiklikler içerdi. Bu
yeni tıp yörüngesi birçok kere tanımlandı (örn, Armstrong 1983, 1995, Arneyand
Bergen 1984, Clarke et al. 2003, Starr 1982).2 Tıbbi yargı, kazalar,
hastalıklar, rahatsızlıkların çok ötesine, kronik hastalıkların ve ölümlerin
yönetimine, üreme yönetimine, “risk” değerlendirmesi ve yönetimine ve sağlıklı
bedenin bakım ve en iyileştirilmesine dek genişledi. Sağlıklı bedenin bakımı, özel
ilaçlar ve tamamlayıcı tıbbın tüketimi aracılığıyla diyet uzmanlığı ve
uygulamasından, kişisel tanı ve tedaviye kadar bireyler ve ailelerin kendini yönetmesinin
merkezi haline geldi.3 Yine de tıbbın yetki alanının böylesine
genişlemiş olmasıyla aynı zamanda, bu genişlemeye birçok yönden de meydan
okundu. Eleştiriler, toplumsal sorunlarımızım tıbbileştirildiğini gördüğümüz saldırgan
bir tıp emperyalizminin, doktorların sağaltım iktidarına dair gerçekçi olmayan
iddialara dayandığına dair tanıklıkları ve tıpçıların mesleki kaygıları değil
daha çok ahlaki ve politik konuları ortaya koyduklarını ileri sürdü. Eşanlı
olarak, feminizmden engelli hakları savunucularına kadar toplumsal hareketler,
doktorların hastaları ve onların hayatları üzerinde uyguladıkları ataerkil
iktidara karşı meydan okudular. Ve aynı zamanda, ülkeden ülkeye değişen biçimlerde,
tıbbi bakım alanlarını "yetkilendirme" girişimleri oldu; fakat “etkin
yurttaşlık”, dava ve tazminat kültürünün yükselişi, hastaları 'tüketiciler'e
dönüştürme ve hastaların sağlık görevlilerinin taleplerini şekillendirmek ve
onların kanaatlerini değiştirmek ve karşı çıkmak için internetteki çok çeşitli
kaynaklardan tıbbi bilgilere erişebilmeleri üzerine yükselen bir önem de buna
dahil oldu.
“Tıbın” kendisi de hızla dönüştü. Büyük
ölçüde sofistike olmuş tanı ve tedavi donanımına bağımlı, teknotıp haline geldi.4
Tıp emeği uzmanlıklar arası karmaşık bölünmeler yoluyla parçalanmıştı.
Doktorlar giderek teşhis bakışı ve tedavi hesapları tekelini kaybettiler: pratik
hekimin klinik yargısı, standart kullanım gereksinimleri, kanıta dayalı tıbbın
talepleri, kurumsal çerçeveli tanı ve reçete prosedürleriyle kuşatılmış olarak
kısıtlanmış ve sınırlandırılmıştır. En ileri sanayileşmiş ülkelerde tıp
uygulaması, özel ya da kamu sigortalarının gerekleri, geri ödeme kriterleri
yoluyla, ve genelde sağlık ve hastalık tedavilerine şirket kârlılığı açısından
bakılan başka bir alan olarak yeniden biçimlendirilmiş ve
sömürgeleştirilmiştir. Başka deyişle, belki de çok daha temelde tıp, sermaye
yoğunlaşması yoluyla yeniden biçimlendirildi. Temel ve uygulamalı biyolojik
araştırmalar -ister biyoteknoloji şirketlerinde ister üniversitelerde
gerçekleştirilsin-, fikri mülkiyet üretimi ile bağlı hale getirildi ve hastalık
ve sağlık, şirket faaliyetinin ve hisse değeri üretmenin en önemli alanı haline
geldi. Bu süreçte insan dirimselliği, teknik yenileşme, ekonomik sömürü, ve son
derece rekabetçi biyoekonomik biçimler için moleküler düzeyde açığa çıkmıştır. Tıbbın
bu teknolojikleştirilmesi ve sermayeleştirilmesi yirmibirinci yüzyılda, tartışmalı
yaşam politikası alanına özgül bir biçim verir. Ve bu alan, biyotıbbî düşünce,
yargı ve müdahale tarzlarının derinlemesine ‘molekülerleşmesi’ yoluyla
biçimlenmektedir.
Moleküler
Biyopolitika
Kuşkusuz birçok insan -hatta gelişmiş
teknolojik biyotıp alanlarında yaşayanlar bile- bedenlerini hala “kütlesel”
(molar) düzeyde -hormonlar, kan akışları, dokular, organlar, uzuvlar ölçeğinde-
düşlüyor.5 Bu, sağlık ve güzellik ürünleri vb. reklamlarında, TV
ekranında ya da sinemada görülen, algılanan bedendir. Bu, diyet, alıştırma,
dövme ve kozmetik cerrahi aracılığıyla mükemmeli aradığımız ve üzerinde
eylediğimiz kütlesel bedendir. Ve bu gerçekten de, ondokuzuncu yüzyıl boyunca
şekillenen, yaşayan beden sistemleri ve organlarına dikkatle bakmaya yol açan
ve klinik bakışa eklenen stetoskopla başlayan, sayısız cihazlar aracılığıyla
yaşam bulan, anatomik bir atlas içinde görselleşen, ölüm sonrası otopsi
incelemesinde doktorların bakışına açılan, klinik tıbbın odaklandığı bedendi -sistemik
bir bütün olarak beden-.6
Oysa bugün biyotıp, yaşamı başka bir düzeyde -moleküler düzyde- görünür kılar. Klinik bakış, yaşamı onun
hakkında düşünmenin ‘moleküler’ tarzı içinde bizzat bir ağla sarmış olan bu
moleküler bakış youyla, yeri alınmamışsa bile, tamamlanmıştır. Çağdaş
biyomedikal araştırmaların üstünkörü bir okuması bile gösteriyor ki, yaşam
şimdi moleküler düzeyde, nükleoit temelli kod dizilerinin işlevsel özellikleri
ve onların çeşitlemeleri, ifade ve
uyarlamayı düzenleyen moleküler mekanizmalar, proteinlerin işlevsel özellikleri ile moleküler
topografyası arasındaki bağlantı, belirli mekanik ve biyolojik özellikleriyle
-membran olasılıklar, taşıyıcı genler, enzim aktiviteleri, iyon kanalları gibi-
hücre içi belirli unsurların oluşumu açısından
anlaşılmakta ve ona göre hareket edilmektedir.
Ludwik Fleck’in “düşünce tarzı” kavramının burada
olup bitenleri anlamamız için bize yardımı olacaktır (Fleck 1979, Hacking
1992a, Rose 2000a). Bu düşünce tarzı özellikle bir düşünme, görme ve uygulama usulüdür.
O sadece olası ve düşünme usulü içinde sadece mümkün ve kavranabilir olan
ifadeleri formüle etmeyi içerir. Unsurlar -terimler, kavramlar, savlar,
referanslar, ilişkiler- açıklama ve
argüman olarak hesaba katılan belirli bir formun biçimlenişi içinde
örgütlenmiştir. Olgu önemli bir kritere göre sınıflandırılmış ve tasnif
edilmiştir. Belirli şeyler toplanmış, kanıt olarak gösterilmiş ve belirli
biçimlerde kullanılmıştır. Konular seçilmiş ve işe koşulmuştur. Modelleme sistemleri
tasarlanmış ve bir araya getirilmiştir. Makineler keşfedilmiş ve sonradan
tablolar, çizelgeler, grafikler gibi kayıtlar ve ölçüler yaratmak için
değiştirilmiştir. Bütün bunlar deneyler ve klinik çalışmalar gibi karmaşık
pratik düzenlemelere bağlanmıştır. Bir düşünce tarzı, bir disiplin ya da alt disiplindeki
bir ‘düşünce topluluğu’ üyeliğini ve onun statü ve iktidar ilişkileriyle içli
dışlı olan bilgisini kapsar. Ve, elbette, bilim alanındaki bir düşünce tarzı/usulü
aynı zamanda zorlukları tanımlama, açıklayıcı hatalar tanımlama biçimini –hata
arayan ve hata düzelten bir eleştiri kipini- somutlaştırır.
Bir düşünce tarzı sadece belirli bir
açıklama biçimi hakkında değildir, açıklamanın ne olduğu hakkındadır, aynı
zamanda da açıklamak için orada ne olduğu hakkındadır. Yani o gerçek açıklama
nesnesini, açıklamanın hesaba katmaya çabaladığı problemler, meseleler,
fenomenler kümesini, tesis eder ve biçimlendirir. Çağdaş beyin bilimleri için
beyin, 1950’lerde olduğu gibi değildir; hücre biyolojisi içinde, hücre 1960’larda
olduğu şey değildir; “bir gen” -onu aramak hala akla uygunsa- genom
dizilerinden önce olduğu şey değildir, vesaire. Yaşam bilimleri içinde
şekillenmiş olan yeni düşünce tarzı, kendi nesnelerinin her birini,
göründükleri yeni biçimleri, yeni özellikleri ve başka nesnelerle yeni ilişkileri
ve ayrımları içinde modifiye edilmiştir.
Bir düşünce tarzı sadece yeni bir söylem
değildir. 1960’lardan itibaren şekillenmiş olan moleküler yaşam bilgisi yaşam
üzerine moleküler düzeyde müdahale eden yüksek ölçüde özgülleşmiş deneyim
tekniklerinin -örneğin gen kesme ve yapıştırma tekniklerindeki gibi, canlı
sistemler dışında belli bir DNA parçasının kopyalarını yaratmak için polirmeraz
zincirleme reaksiyonu, DNA dizilerinin özelleştirilmiş imalat siparişi, özgül gen dizileri olan ya da olmayan
organizmalar imalatı gibi- bütün türlerine bağlanmıştır. Bir laboratuvar yeni moleküler yaşam formlarının yaratılması
için bir tür fabrika haline gelir. Ve o bunu yaparken, yaşamın kendisini
anlamanın yeni bir yolunu imal eder.
Elbette, bir çok hastanın tanı ve tedavileri
organ ya da sistem patolojileri açısından molar kalır. Fakat yaşamsal
molekülerizasyon yoluyla meydana getirilmiş mutasyon yine de önemlidir.
Örneğin, yeni bir bulaşıcı hastalıkla karşılaşıldığında, acil müdahale, neden
olan taşıyıcının moleküler yapısını araştırmaktır. Böylece 2003’deki SARS
(şiddetli Akut Solunum yolu Sendromu) salgınında ilgili virüs Dünya Sağlık
Örgütünün (WHO) yayılma alarmıyla birlikte birkaç hafta içinde
genotiplendirildi -hatta yürülüğe konan sağlık stratejisi, molar olduğu halde
karantina, seyahat kısıtlamaları ve bulaşıcı tıp olayına aşina yerel polislik
biçimleri harekete geçirilmişti. İlaç endüstrisi ve tedavi edici araştırmalar
daha genel olarak, sağaltıcı taşıyıcıların seçildiği, yönlendirildiği,
denendiği ve geliştirildiği moleküler düzeydedir ve eylem tarzlarını moleküler
terimlerle açıklarlar. Bitkisel kürlerden psikanalize dek çeşitli sağaltım
uygulamaları, görünüşte gizemli eylem tarzları için yeni bir moleküler
meşruiyet arar. İlaç endüstrisi elde edilebilecek, geliştirilecek, patentlenecek
ve metalaştırılacak olan moleküler bilgi arayışında geleneksel sağaltım
uygulamalarını araştırır ve keşfeder. Daha yavaş ilerleyen bir araştırma
programı mevcut klinik tanılamanın moleküler temellerini arar, ve bu tanıları bu temel üzerinde yeniden
şekillendirmeye başlar. Bir yandan,
birçok farklı fenotipik koşul şimdi moleküler düzyede -biyo-kimyasal
mekanizmalar ve genetik varyasyonlar düzeyinde- görülmektedir. Örneğin,
vücuttaki elastik dokunun mineralize hale geldiği kalıtsal bozukluk olan
kromozom 16'daki PXE'nin (Pseudoxanthoma Elasticum) genetik temelinin keşfi, yaşlılık
bozulmalarının yanı sıra hipertansiyon ve
kardiyovasküler rahatsızlığın moleküler ve genetik temeli için implikasyonlara
sahip olabilir -çünkü PXE'deki orta çaplı arterlerin mineralizasyonu,
arterlerin genel yaşlanmasını taklit eder-.7 Öte yandan, monopolar depresyon gibi
önceden birlikte sınıflandırılan bozukluklar, farklı depresyon biçimlerini
içerdiği sanılan nörotransmisyondaki belirli bölgeleri hedef seçtiği iddia
edilen anti-depresanlar marifetiyle, moleküler olarak yeni jenerasyon depresyon
tanısı konan hastaların tepkilerindeki çeşitliliğin moleküler temelini
araştırmanın kısmi sonucu olarak, alt gruplara ayrılmaya başlamıştır.
Görselleştirme teknikleri burada kritik
önemdedir (Cartwright1995a, 1995b). Bu kısmen, yaşamın moleküler düzeydeki
düşünceye, moleküler varlıklar arasında anlaşılır canlı mekanizmalar kümesi
olarak tabi olduğu yeni görselleştirme teknolojileri sayesindedir (Rose 2001).
Yirmi-birinci yüzyılın başlangıcında, 20. yüzyılın ilk yarısı boyunca
geliştirilen X Raylar ve tıbbi filmlerin yanı sıra, iç organik vücudu görünür
hale getiren çok sayıda tarama cihazı vardı: mamografi, ultrason, fetal
görüntüler ve beyin için, EEG izleri, PET, SPECT, MRI taramaları ve daha
fazlası (Kevles 1997). Bu görselleştirme teknikleri gittikçe artarak dijital
simülasyon aracılığıyla çalışır. Bazıları, dijital bilgiyi manipüle eden
algoritmaların kullanılmasına rağmen moleküler düzeyde açık bir mimetik gerçekçiliği
yeniden oluştururlar - MRI taramasında bu geçerlidir (Beaulieu 2000). Başka
bazıları da DNA dizilerinde olduğu gibi hala işe yarayacak bilgi dizgilerinin
yaşam etkileşimlerini görselleştirirler (Kay 2000, "genlerin görsel olarak
temsil edildiği çeşitli şekillerde sayısız illüstrasyon vardır"; ayrıca
bkz. Keller 2000). Fakat görselleştirme tek başına yeterli olmadı. Moleküler
genomikler, dirimselliği bu moleküler düzeyde bozmak, anatomize etmek, manipüle
etmek, tamamlamak ve yeniden üretmek, -DNA'yı özel baz dizilerinde kesen
enzimleri sınırlandırma yoluyla,
mikroskop altında görülür kılınan geniş kromozal yapılar oluşturan
boyalı DNA bağlayıcılardan, analizin doğruluğu adına yeterince DNA sağlamak
için klon kütüphanelerinde toplanan ve büyük sayılarda kopyalanabilen DNA
parçalarına ya da 'klonlar'ın inşasını özel baz dizilerine bağlayan radyoaktif
işaretleyicilere ve kısa DNA gergilerinin çok sayıda üretimi için
polimerleştiren zincir reaksiyonuna kadar- bütün bu teknolojiler dizisinin
icadına bağlıdırlar.9
Dirimsellik (vitality) bu düzeyde anatomize
edildiğinde, müdahale artık verili dirimsel düzenin normatifliği tarafından
sınırlandırılmaz. Kuşkusuz, bedenin aktarılabilir dokulara parçalanması, kan ve
kan ürünleri ile başlar ve çoğu zaman zorlukla, menşe işaretlerinden
arındırılır ve başka bedenlerde tekrar kullanıma sokulur.10
Organlar, başlangıçta güçlükle, daha sonra tartışmalı metalaşmış nesneler
haline gelerek ve tescillenerek mobilize olmaya başladı.11 Yeniden
üretim unsurları -yumurtalar, spermler ve daha sonra embriyolar- laboratuvarlar, klinikler ve başka bedenler
döngüsü içinde harekete geçirilen, belirli özel bir bedenden ayrılabilir hale
geldi. Fakat şimdi laboratuvarlar ve fabrikalar arasında nakledilen,
metalaştırılan, 'biyobanka'larda depolanan, sabitlenen, ayrıştırılan,
yalıtılan, görülür kılınabilen dokular, hücreler ve DNA parçaları, moleküler
manipülasyonlarla, özelliklerinin dönüştürülmesiyle, belirli bireysel canlı
organizmalara bağlanmalarıyla, bastırılan ya da ordadan kaldırılan türleri ve
tipleriyle yeniden tasarlanmaktadır.12 Molekülerizasyon,
organizmadan organizmaya, hastalıktan hastalığa, kişiden kişiye, yerden yere
taşınan -ve birçok açıdan yersizleşebilen birimler ya da yönlendirilebilir ve
nakledilebilir unsurlar olarak kabul edilmeleri sağlanan- belirli doku,
protein, molekül ve uyuşturucuları parçalamaktadır. Molekülarizasyon, kök
hücrelere kan plazması, dokuların nakli, bir hastalıktan diğerine tedavi nakli,
ya da özellikleriyle birlikte genlerin bir türden diğerine naklinde olsun yaşam
unsurları üzerinde yeni bir hareketlilik kazandırır, ve organik, kişilerarası,
çoğrafik ve finansal yeni döngülere girmelerini sağlar. Dirimselliğin taşınması
ne kendi başına yeni ne de bir bileşimdir, sadece bitki toplanmaları ve yetiştirmenin
uzun tarihi hakkında düşünmek bile yeterlidir. Ve molekülerleşme kendi başına
yeterli değildir, göreceğimiz gibi, dirimsellik döngülerini oluşturmak için,
-özellikle standartlaştırma, ayarlama, ve hatta etik- olmak üzere birçok başka
faktör de eklenmelidir. Günümüz amaçları için hayati önem taşıyan şey,
"moleküler biyopolitika"nın şu anda hayatın bu tür moleküler
unsurlarını harekete geçirebileceği, kontrol edebileceği, mülk edinilebilir
kılacağı ve daha önce mevcut olmayan süreçlere dahil edebileceği tüm yollarla
ilgilidir. O halde, yaşamın kendisi bu moleküler düzeyde, politikaya açık hale
gelmiştir (Franklin 2000'deki tartışmaya da bakınız).
Eniyileştirme
(Optimization) Teknolojileri
Belki de epistemolojik bir değişimin açığa
çıktığını ileri sürmek çok ileri gitmek sayılmaz. “Biyoloji” on dokuzuncu
yüzyılda varolmaya başlayan bir “derinlik” biyolojisiydi. Kapalı yaşam
sistemlerinin işleyişini belirleyen şeyi ve organik yasaların altında yatanı
keşfetmeye çalışmıştı. Fakat çağdaş biyoloji en azından kısmen, açık
çevrimlerin "düzleştirilmiş" alanında çalışır. Biliyorum bu karşı
sezgi gibi görünüyor, elbette "gen"lerden bahsetmek, bütün
derinliklerin en derinindeki olguya, insan doğamızın gerçek temeline atıf
yapmak değil midir? Ve henüz, gerçek
çağdaş genomikler söyleminin artık genleri bizi belirleyen gizli varlıklar
olarak görmediğini düşünüyorum.
Örneğin, “sistem biyolojisi”ni düşünün. İnsan
Genomu Programıyla, proteomiklerin ortaya çıkışıyla, bilişimin ilerlemesiyle ve
sayısal modeller geliştirmekle oluşan bilgiyi kullanan biyologlar, mühendisler,
matematikçiler ve hesaplama uzmanları, DNA dizileri ve proteinler gibi biyolojik
sistemlerin temel bileşenleri arasındaki etkileşimleri modellemek için birlikte
çalışmaktadırlar. Onlar etkileşimlerin matematiksel modellerini oluştururlar,
böylece organizma ya da ekosistem düzeyindeki sistemin bileşenleri arasındaki
bağlantılardan ve etkileşimlerden meydana gelen işlevsel özellikleri
tanımlarlar ve gelecekteki durumler için öngörüler üretirler. Sistem biyolojisi, genetik regülasyon
ve metabolizma ile ilgili bilgisayar simülasyonları geliştirerek, bu sayısal
simülasyonlarda öngörüler ve hipotezler üreten, bunları hayvan model sistemleri
içindeki deneylerden elde edilen verilerle karşılaştırarak, genetik ve
metabolik ters-mühendislik verilerini gerektirir. Sentetik biyoloji fiilen bu tür modellerden bir organizma
mühendisliği arayışıdır fakat ne kadar çarpıcı oloursa olsun sadece bir
değişkendir. Sistem biyolojisinin örneklediği çağdaş moleküler biyolojide, araştırma, temel yasaları basitleştirmek için
değil, tam tersine: dinamik, açık, karmaşık sistemleri simüle etmek üzere,
heterojen unsurları birleştirerek, gelecekteki yaşamsal durumları öngörülemek,
ve bu doğrultuda onların özelliklerini yeniden biçimlemek adına bu canlı
sistemlere müdahale etme olanağı yaratmak içindir. Ve her zaman belirttiğim
gibi, bu korkunç dünyada çoğalan müdahalaler içinde, neredeyse her yaşamsal
unsur, ilkesel olarak, dolaşıma girmek ve sağlanan belirli koşulları yerine
getiren başkalarıyla birleştirilmek
adına serbest bıraklılmış, hücre, organ,
organizma ya da türlerle olan bağlarından koparıldılar. O halde, epistemolojik
bir değişim, belki de hatta ontolojik bir değişim süreci devam ediyor.
Belki de bu epistemolojik ve ontolojik
radikalizme kayıtsız olan çağdaş biyotıp, dirimselliğin biyolojik yeniden
mühendisliğine iştiyakla bağlanmıştır. Sarah Franklin, bu bağlanmayı
karakterize etmek için, koyun klonlamanın yaratıcılarından biri olan Ian
Wilmutt'un kullandığı bir deyimden yararlanır:
“Biyolojik kontrol” çağına girmiş bulunuyoruz. Bu artık biyolojik “benliğin” insan tutkuları
ve emellerine sınır koyacağını varsayamayacağımız anlamına geliyor. Sonuç
olarak insanların, bir anlamda bütünüyle olumsal bir koşul haline gelen biyolojik
alana yönelik daha büyük sorumluluklar almaları gerekir (Franklin, 2003:100). Çağdaş
tıp teknolojileri, yalnızca hastalıklar ortaya çıktığında onları iyileştirmeyi
değil fakat aynı zamanda beden ve zihnin dirimsel süreçlerini kontrol etmeyi
arar. Bu teknolojilerin optimizasyon (en iyileştirme) teknolojileri olduklarını
söylüyorum.
Teknoloji nedir? Geleneksel olarak biz
teknolojiyi, donanım ve teknikler olarak düşünürüz: hızlı yerleştirme dizileri kullanan genetik
testler ya da beyin görüntüleri gibi tanı teknikleri; yeni ilaç verme
yöntemleri gibi tedavi teknikleri; kemik bozulmalarının yeniden
yapılandırılması ya da eklemlerin veya organların değiştirilmesi gibi cerrahi
teknikler ve benzerleri. Fakat benim
için teknoloji bundan çok daha fazlasıdır. O, donanım ve tekniklerin sadece bir
unsur olduğu toplumsal ve insan ilişkilerinin bir birleşimidir: “Teknoloji,
burada, az ya da çok bilinçli bir amaçla yönetilen pratik bir akılsallıkla
yapılaştırılmış her tür birleştirmeye işarete eder. … insanlar hakkında belirli
varsayımlar ve önvarsayımlar yoluyla programatik düzeyde desteklenmiş, melez
bir bilgiler, araçlar, kişiler, yargı sistemleri, binalar ve mekânlar topluluğu
(bkz. Rose 1996b: 26, Brown and Webster 2004). Bu nedenle, birçoklarının
tartıştığı gibi, yeni üreme teknolojileri, doktorların ustalıklı becerilerinden
çok daha fazla yeni araçlar ve teknikleri gerektirir. Bu teknikler bir denek
için ve bir uzman için, yeniden üretim hakkında belirli düşünme tarzlarına,
belirli rutinler ve ritüellere, görselleştirme pratikleri ve deneme
tekniklerine, tavsiye etme ve benzerlerine yol açar. (Franklin 1997, Rapp 1999,
Strathern 1992). Organ nakli sadece
cerrahi teknolojilerin zaferini değil fakat donörleri ve alıcıları çapraz bir
mekan ve zamanda bir araya getiren yeni toplumsal ilişki kümelenmelerini,
işleyişi mümkün kılan karmaşık kurumsal ve finansal ilişkileri olduğu kadar
iyileşme hakları ve beden sahipliğinin yeni anlamlarını gerektirir (Lock 2002,
Scheper-Hughes 2000, 2003a, 2003b). Bu durumda, bu yeni biyo teknolojiler,
optimizasyon amacına yönelik melez topluluklar olarak anlaşılmalıdır.
Bunlar yalnızca tıbbi teknolojiler ya da
sağlık teknolojileri değil, yaşam teknolojileridir. Eskiden bu kaçınılmaz
olarak yaşamın doğasındaki dirimsel süreçlerin kendi doğal işleyişi gibi
görülürdü. Bütün tıp, bedenin bekası adına onun normatifliğini ve doğal
yaşamsal normları yeniden tesis etmek için, anormaliteyi durdurmayı umut
edebilmeyi başardı. Fakat bu normlar artık kaçınılmaz görünmüyor, bu
normatiflikler artık tadilatlara açık görünüyor. Bir kere, istencin, bilişin,
duygulanımların buharlaşmasında, normlarda, eşiklerde ve yeniden
şekillenişlerdeki psikiyatrik ilaçların etkilerine tanık olduktan sonra, bu
şekilde değişmeye açık olmayan bir kendiliği düşlemek zordur. Yardımcı
kavramlaştırmalar yoluyla yeniden şekillenen kadının üreme normları bir kez
görüldükten sonra, doğurmanın sınırları ve doğası ve bunun etrafındaki korkular
ve umutlar uzamı geri çevrilemez bir değişim geçirdi. İkame hormon tedavisiyle
kadın yaşlanmasını yeniden şekillendiren normlar, ya da Viagrayla yeniden
şekillendirilen yaşlanan erkek cinselliği normları bir kez görüldükten sonra,
eski “normal” büyüme süreçleri sadece tercihler arasında bir olasılık gibi
görünür, en azından zengin Batılılar için. Hannah Landecker’in belirttiği gibi,
“kullanışlı bir formül olan, biyoteknoloji insan olmanın olduğu şeyi
değiştirir” bu değişim sürecini ayrıntısıyla anlamak için o bir ara-adımı atmak
durumundadır: 'biyoteknoloji biyolojik olanın olduğu şeyi değiştirir'.13
Tedavi, ıslah ve iyileştirme arasındaki eski çizgiler artık devam ettirilemez.
Yeniden çizilme yolları moleküler biyopolitiğin yeni bölgesini biçimlendirir.
Bu yeni teknolojiler o zaman, sadece
organik hasar ya da hastalıkları tedavi için değil, diyet ve fitness rejimlerindeki gibi sağlığı
daha iyileştirmek için de değil, fakat işleyişini en üst düzeye çıkarmak ve
sonuçlarını geliştirmek için dirimsel süreçlerin kendilerini yeniden şekillendirmeyi
mümkün kılarak -ya da yeniden şekillendirmeyi umudederek- biyolojik
organizmanın olduğu şeyi değiştirir. Bu teknolojilerin anahtar özelliği
geleceğe dönük vizyonlarıdır: bu yaşam teknolojileri dirimsel şimdide eylemek
yoluyla dirimsel geleceği yeniden şekillendirmeye çalışırlar. Bana göre iki
boyut özellikle ilginçtir: hastalığa-duyarlılık (susceptibility) ve artan
iyileşme (enhancement).
Duyarlık kişiyi gelecekte acı vereceği
öngörülen hastalıklarla ilişki içindeki bir şimdide tanımlama ve davranma
çabasıyla artırılmış problemlere işaret eder. İnsan genomu Projesi’nin
başlarında, eleştirmenler arasında ‘genetikleştirme’ (geneticization) terimi
moda haline geldiğinde, genellikle, insan genomu dizilerinin tek bir “normal”
zincirde -bir kompozit ya da “konsensüs genomu”nda- tesis edilebileceği
düşünülüyordu. Bu dizinin, bütün uyumsuzlukların hastalıklı anormallikler
olarak yargılanmasına karşı bir sağlık normu olarak hizmet edebileceği
önerilmişti. Bireyleri, genomlarındaki kök dizileri temelinde sağlıklı ya da
patolojik olarak sınıflandıracak ve bu amansız biyolojik hakikatin ışığında
onların yaşamlarını parselleyecek ve yönetecek birçok yeni moleküler gözetleme
biçimi öngörüldü (Örn.bkz. Flower and Heath 1993). Fakat insan genomunun
dizilimi tek bir 'normal' dizi üretmedi. Proteini kodlayan diziler beklenenden
çok daha az değil, fakat bireyleri birbirinden farklılaştıran As, Cs, Gs ve "genetik
kodu" (bir A, örneğin aC ile ikame edilir) düzenleyen/boyayan Ts
zincirlerindeki tek bir kök (base) kadar küçük genomda milyonlarca lokus vardı.14
Bir 'gen' olarak tanımlanan her dizi, şimdi tek bir Nükleotit Polimorfizmler,
ya da SNP'ler ile işaretlenmiş görünüyordu. Bazı "tek gen
bozuklukları" nispeten ender görülse de, -Huntigton Hastalığı'nın
gelişiminin altında yatan genişletilmiş CAG tekrarlarında olduğu gibi- özel kök
dizilerinin genişletilmiş tekrarlarındaki bir tür anomaliyle ilişkili olan
diğer, kalp, şeker ve kanser hastalıklarındaki ortak karmaşık bozukluklar için,
araştırmanın bu hastalıklara duyarlılığı artırabilen genomik varyasyonlar
üzerinde aradığı bozuk ‘gen’ daha çok SNP düzeyindedir. Bu nedenle odak,
çocuklar ve yetişkinler için, embriyolar için, ve hatta döllenmemiş yumurta
için, çoğu zaman birçok kromozomda birden fazla lokasyonda kombinasyon halinde
bulunan bir hastalığın ortaya çıkma ihtimalini artıracağı düşünülen SNP
seviyesindeki genomik varyasyonları tanımlayacak, genetik testleri geliştirmeye
yöneldi. Ve bir kez tanımlandıktan sonra, embriyoların gen terapisi ve koruyucu
ilaç tedavisi yoluyla seçici implantasyonundan, yaşam tarzı değişikliklerine
kadar seçenekleriyle birlikte, iyileştirici eylemin mümkün olacağı umuldu.
Bir anlamda çağdaş duyarlık odaklanması
uzun bir tarihe sahip olan öteki iki düşünce tarzının -risk ve yatkınlık
düşüncelerinin- yalnızca bir uzantısıdır.18 Yatkınlık, en azından on
sekizinci yüzyıldan itibaren, kendini doğru (ya da yanlış) koşullarda hastalık
ya da patoloji olarak bildiren kalıtsal bir leke ya da kusurdu. Kalıtsal
yatkınlık fikri, kuşkusuz, her tür
toplumsal patoloji ve tehlike sorunlarının yozlaşma açısından anlaşıldığı on
dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında öne çıktı (Chamberlinand Gilman 1985, Pick
1989, Rose 1985). Bazıları için, yozlaşma kentlere göçlerin, kensel varoluşun
kent sakinleri üzerindeki zararlı etkisinin bir sonucuydu, göçmenlerin bünyelerini zayıf düşüren,
onların zayıf çocuklar doğurmalarına yol açan olumsuz etkiler altında, tüberkülozdan fahişeliğe ve açık deliliğe
kadar patolojinin bütün tarzlarıyla etkilenmiş olarak bu nesiller giderek
bozulmuşlardı: bu bozulma kuşaklar itibariyle nüfusun yapısını hızla
niteliksizleştiriyordu. Başka bazıları için, bu süreç, kesinlikle ulusal nüfus
stoğunun bozulmasına yol açan, yanlış yardımseverliğin yardım ettiği, yozlaşmış
rastgele üremeyle, daha beter hale gelmişti. Soy ıslahı hareketi içinde ele alınan
bu yozlaşma düşüncesi yirminci yüzyılın ilk yarısındaki biyopolitika için
merkezi olacaktır.
Genetik duyarlıkla ilgili çağdaş kaygılar
böylece zayıflığın -aşırı içki içmekten, kazalara ya da yaşlanmaya kadar uzanan
olaylara bağlı olarak ortaya çıkan dış etkenler tarafından tetiklenene dek
pusuda bekleyen- kalıtımsal yatkınlık
olduğuna dair eski inançları yeniden çalıştırır ve sorunun üstesinden dikkatli
ve mutedil bir yaşam biçimini benimsemekle gelebilir. Bu kaygılar aynı zamanda
iyi yapılandırılmış risk değerlendirmesi, risk öngörüsü ve risk yönetimi
teknolojilerini yeniden işletir. Farklı -yaş, cinsiyet, ırk, aile tarihi, kilo,
beslenme, alkol, sigara kullanımı, ve benzeri faktörlerle farklılaşan- nüfusun
farklı kesimleri arasında hastalıklar ve hastalıkların yaygınlaşması üzerine
epidemiyolojik araştırmalardan ortaya çıkan risk ölçeklerinin bireysel bir
bozukluğun gelişme olasılığını belirlemek adına kullanımı şimdi artık
tanıdıktır. Oysa bir risk karegorisine giren tüm bu durum genellikle olasılıkçı
ve faktöryeldir –yani, hastalığa açık etiyolojik bir yol tanımından değil-
çağdaş duyarlık tanılama rüyası, hastalığın kendi yolunun bir parçasından
-düşük bir enzim aktivitesi, kusurlu bir taşıyıcıdan- üretilen kesin genomik
varyasyonların tanımına dayalı, moleküler bir duyarlıktır. Fakat risk düşüncesi
gibi, duyarlık(suspetibility) düşüncesi de potansiyel gelecekleri günümüze
getirir ve onları iyileştirici müdahalenin nesnesi ve hesaplama konusu haline
getirmeye çalışır. Bu, bazı, belki de tüm insanların varoluşsal olarak sağlıklı
olmalarına rağmen aslında belirtisel olarak ya da belirti öncesi olarak hasta
sayılmaları anlamına gelir. Yaşam teknolojileri sadece bu görünür olmayan
patolojileri açığa çıkarmaya değil, aynı
zamanda bireyin yaşam şansını optimize etmek için onlara müdahale etmeye
çalışır. Bu yüzden bu duyarlık çağının yeni yaşam biçimleri, ‘risk
altındakilerin’ yeni bireysel ve kolektif öznelleştirilmeleri ve elbette, potansiyel
olarak "önceden hasta" olarak anlaşılan herkes için uzmanlık iktidarının
yeni uzantılarıyla birlikte şekillenmektedir.
Duyarlık (suspetibiliti) gibi iyileşme
de(Enhancement) geleceğe yöneliktir. İnsan bedeni ya da ruhunun gücü,
dayanıklılığı, dikkati, zekası ve ömrü gibi hemen her kapasitesi, teknolojik
müdahale ile potansiyel olarak iyileşmeye açık gibi görünmektedir. Elbette
insanlar, araştırma isteğiyle herhangi bir zaman ve yerde, -dua, meditasyon,
diyet, fal, fiziksel ve ruhsal egzersizler ve çok daha fazlasını kullanarak,
sağlığını, verimliliğini, sportif kahramanlığını, uzun ömürlülüğü ve hemen her
şeyini artırmak için, kendi bedenlerini geliştirmeye çalışmışlardır. Ve bütün
bu yer ve zamanlarda, yiyecekler, düşünceler, özel aktiviteler ve benzerlerinin
yaşamı iyileştirme gücüne dair inançlara saldırdığı ölçüde, kendi iksirleri ve
sistemleriyle birlikte beden geliştirme uzmanları vardı. O halde ne kendini
iyileştirme ne de iyileştirme isteği yenidir. Kısmen, sanırım, endişe ve
huzursuzluk hissi bizim, Adele Clark ve meslektaşlarının deyişiyle,
‘normalleşmeden kişiselleştirmeye’ doğru hareket ediyor olmamızdan kaynaklanır
(Clarke et al. 2003: 181–82. Daha
önce, patolojileri iyileştirmek, istenen
işlevlerden genel kabul görmüş sapmaları tasfiye etmek ya da yaşam tarzı
değişikleri aracılığıyla biyopolitik stratejileri tutundurmak için uzman tıbbi
müdahaleler kullanıldı. Şimdi bu
müdhalelerin alıcıları, tıbbi gereklilik tarafından değil fakat tüketim kültürü
ve piyasa tarafından biçimlendirilen
önemsiz, narsisitik ya da irrasyonel görülebilen arzular temelinde erişim
tercihleri yapan tüketicilerdir. Aynı zamanda kısmen, çağdaş iyileştirme
teknolojilerine dair tedirginlik duygusu, çok güçlü, -güçlü çünkü onlar beden
mekanizmalarının bilimsel anlayışları üzerine temellenmişlerdir- kesin,
hedeflenmiş ve başarılı hale geldikleri inancından yükselir (yararlı
tartışmalar için bkz. Elliott 2003 ve Paran 1998). Yapay olarak güçlendirilmiş
beden artık, gözlükler ve işitme cihazlarından, kolostomi torbaları ve
damlalıklar gibi tıbbi aygıtlar kullanımından kalp piline dek -insan ve yapayın
bir kaynaşması olan- bir siborg değildir. Bu tür bir ‘siborjizm’ kendi çağdaş
idealini, giyilebilir bilgisayarlarıyla15 Toronto Üniversitesin'den
Steve Mann’ın ya da nöral sinyalleri bilgisayarlarla ya da tekerlekli sandalyeler ve yapay bacaklar16
gibi aygıtlarla doğrudan iletişim kurdurmaya çalışan Reading Üniversitesin'den
Kevin Warwick’in tuhaf deneylerinde bulur. İnsanı daha az biyolojik hale
getirmek gibi görünen robotik ve bilgisayar kullanımının tersine, bu moleküler
güçlendirme teknolojileri bedeni mekanik aygıtlarla melezleştirmeye değil fakat
dirimselliği içeriden yeniden biçimlemek için -insanı daha az biyolojik değil,
bütünüyle daha çok biyolojik hale getirme süreçleri içinde- organik düzeyde
dönüştürmeye çalışır.17
Belki de eleştirmenler için en kaygı verici
şey, iradenin uygulanması, uzun süreler boyunca
eğitim, hayatın zorluklarını göğüslemeyi ve tahammül gerektiren,
kendini-geliştirmenin daha önceki
pratiklerinden farklı olarak, bu yeni gelişim tekniklerinin fazla
zorlanmadan kazanılabileceği inancı ya da umudur. Eleştirmenlerin korkusu Sarah Franklin’in
‘talep üzerine tasarım’ dediği şeydir –
daima herhangi bir insanın dirimselliğini her açıdan artırma vaadi,
ödeyebilenler için özel bir klinikten talep edilerek, ya da birkaç dolarla
İnternetten satın alınırarak çaba sarfetmeden bir hap gibi tüketilir. Bazıları
için bedenin yeniden biçimlendirilmesi- sadece kozmetik cerrahi değil fakat
Down sendromuyla çocukların yüzlerinin yeniden modellenmesi, cinsiyet
değiştirme, bacak uzatma ve benzerleri özellikle endişe vericidir (kışkırtıcı
bir tartışma için bkz. Frank 2004). Başka bazıları için özellikle sıkıntı
verici olan şey -yaşlı erkeğin cinsel
kapasitesini artırmak için Viagra'dan menapoz sonrası kadınların çocuk sahibi
olmalarına izin veren üreme teknolojilerinin kullanımına kadar- üreme ve
cinselliğe müdahaledir. Bu gelişmeler üzerine düşünen Ian Hacking bunların
Kartezyen düalizm eleştirilerini yeniden değerlendirmemize yol açtığını öne
sürdü.18 Beden parçalarını -kalça eklemleri, kornealar, kalpler,
böbrekler ve yüz transplantlarının19 yenilenme olasılığı gibi-
yenisiyle değiştirmeye yönelik tıbbi gelişmeler ve kişinin bilinçli olarak,
doktorların organlarını yeniden yapılandırmalarını ameliyathane monitöründen
gerçek zamanlı olarak izlemelerini sağlayan yeni cerrahi teknikler, zihinden
farklı, değiştirilebilir beden parçalarıyla benzer (analog) bir beden
düşüncesini güçlendirir. Hacking, bizim Kartezyen olmamızı önerir, -bedenimiz
gerçekten de zaten Descartes tarafından öngörülmüş olduğu gibiydi. Aslında,
onun ima ettiği bedenin uzun zamandan
beri verili bir doğa olmasının durmuş olduğudur. Bu nedenle, bu tür bir büyüme
ve dönüşümü durdurmayı umut eden "yeterli"lik politikası (McKibben
2003), hem tarihsel olarak naif, hem de sadece hayal gücünde var olan bir
geçmişe özlem duyan bir etik olarak hüzünlüdür.
Hacking, başlangıçta insanın zihinsel
kapasitesini artırmak için benzer müdaheleler yoluyla düşünmek için dijital
zihin metaforunu kullandı. Fakat, bilindiği gibi zaten bu metaforun miadı
geçmişti. Zihinsel olarak soyutlanmış bir bilişsel süreç fikrine odaklanan
zihinsel süreçlerin bilgisayar modeli, canlı beyni gözlemleme ve anatomize etme
kapasitemizle gereksiz kılınmıştı. Fakat dijital zihinler değilse, o zaman ne?
Ya zihnimiz bedensel, yani anatomize
olan, kesilip parçalanan, yeniden-yapılan bedene ait bir şey haline gelirse? İnsan dürtülerinin çeşitliliğinden sorumlu
enzim aktiviteleri ve sinir yolları ve bunları kontrol etme kapasitemizi
tanımlayabildiğimizi ve yeniden yaptığımızı varsayalım -o zaman özgür irade ve
cezai sorumluluk düşüncesi!?20 Prozyak efsanesi ve kozmetik
psikofarmakoloji gibi bir hap tüketimi haricinde ruh halimizi, duygularımızı ve
arzularımızı isteksiz de olsa tekrar şekillendirebileceğimizi varsayalım. Kimileri
için bu, insan olma anlamının kalbine bir saldırıdır (Başkan'ın Biyoetik
Konseyi 2003).21 Alzheimer hastalığında erken hafıza kaybının
hafifletilmesinde başarılı olduğu görülen ilaçların, bellek, zeka,
konsantrasyon ve benzerlerini geliştirmek için bir sürü farmasötik ürüne
yönelmeye yol açacağını önerircesine, kavrama gücümüzü de artıracağını
varsayabilir miyiz? HT-0712 (Beyin için Viagra)22 gibi ilaçların
gelişmesini beklemeden şirketler internet üzerinden bu tür sonuçları vaad eden
bütün ürün yelpazesini satmaya başladılar. Eğitim alanında olanların sınav
öncesi ilaç alarak bilişlerini geliştirecekleri bilgisine ve kaynaklarına sahip
kimi öğrencilerin etik çıkarımlarından kaygılandıkları gibi, spor alanında
olanlar da yapay olarak performans artıran geliştirici teknolojilerin -genetik yönlendirme gücü olan ilaçların-
kullanılmasından kaygı duyuyorlar. Adaletsiz yeni bir dünya ortaya çıkıyor ve "Nöroetik”
yeni bir alt disiplin doğuyor. Etik nöronal hale geldiğinde öznellik
teknolojilerimizin nöronal hale geldiğini ima eder; başka deyişle bazı önemli
noktalarda "nörokimyasal kendilikler" haline geldiğimiz görülüyor.23
Bu yeni duyu etrafında ve beyni manipüle ederek, akla yeni müdahale etme
kapasitelerinin belirgin gelişmesiyle birlikte, yeni bir biyopolitika,
-nöropolitika- şekillendi.
Öznelleştirme
ve Etopolitik
Yirminci yüzyıl boyunca Avrupa ve Kuzey
Amerika’daki ve bir ölçüde başka yerlerdeki devletlerin sorumlulukları, on
dokuzuncu yüzyılda büyük ölçüde benimsenen, evdeki sağlık rejiminin etkin
teşviki ve çocuk yetiştirmeye müdahaleler ve -saf su, kanalizasyon, gıda
kalitesi ve benzeri sorumluluklar- sağlığı temin etmek adına toplu tedbirler
yoluyla genişletildi. Zengin ve fakir her ikisi de öteden beri bir dizi sağlık
ve koruma uygulamalarına bağlıyken, şimdi kişi, çocuk ve aile sağlığının
korunması ve bakımı, -ki bunlar diyet, kişisel hijyen, çocuk sağlığı ve
hastalık teşhis ve tedavisi vb.'leridir- yetkililerin yurttaşlara, ve
dolayısıyla kendi umutları, korku ve endişelerine duyarlı olmaya çalıştıkları
kendi kendini yönetme biçimleri için merkezi hale geldi. Bu dönem boyunca
Batı'lı gelişmiş sanayi toplumlarının yurttaşları, devlet, tıp ve hayırsever
yetkililerin uygulamaları aracılığıyla, kendi benlik-bakımları ve
benlik-formasyonları doğrultusundaki pratikleri aracılığıyla yaygınlaşan hijyen
ve sağlık normlarına bağıtlı hale geldiler (bkz. birçok tarihsel
hesaplaşmalardan biri için, Valverde 1991).
Yirminci yüzyılın ikinciyarısıyla birlikte,
sağlık, bu tür toplumlarda önemli etik değerlerden biri heline geldi. Birçok
sağlık ve hayırsever kuruluş sağlık eğitimi ve sağlığın teşviki ile uğraşan
kampanyalar yürüttü ve sağlık adına politik yetkililerden taleplerde bulundu.
İlave olarak, gerçek ya da potansiyel hastalar, aileleri ve yakınları şimdi sağlık
ekonomisi, sağlık politikası ve etiğinde kilit aktörler haline geldiler. Yeni
bir etkin yurttaşlık kültürüyle "harekete geçirilen", sağlıklarına
etkin bir ilgi duyan ve sağlık eğitimcileri tarafından cesaretlendirilen birçok
kişi yalnızca tıp uzmanlarının pasif alıcıları olan “hastalar” olarak kalmayı
reddetti. Onlar, yaşamlarının diriliğini geliştirmek ve ençoklaştırmak için
tıp, biyobilimler, eczacılık ve ‘alternatif tıbbı etkin olarak seçen ve
kullanan tüketiciler haline geldiler. Doktorlarından bilgi talep ettiler,
başarılı tedaviler beklediler, ve eğer hayal kırıklığına uğramışlarsa şikayet
etmek ya da yasal yollara başvurmaktan çekinmediler. Yaşayan bedenin yaşamsal
güçleri ve gizil güçlerini ençoklaştırmak için, kişinin kendisi için ve başkaları
için, bir buyruk olarak anlaşılan Sağlık, bugün çağdaş etik rejimler içinde
anahtar bir unsur halindedir.
Tıp öznellikleri şekillendirmede öteden
beri önemli bir role sahip oldu, ancak günümüz biyotıbbının
öznelleşetirmelerini öncekilerden ayıt eden belirgin bazı özellikler var. Paul
Rabinow, bu fenomeni ilk tanımlayanlardan biriydi -o genomik çağda şekillenen
yeni kolektif tanılama biçimlerini karakterize etmek için “biyososyallik”
(biosociality) terimini yarattı (Rabinow 1996a). Onun araştırması, yeni genetik
tanılama tekniklerinden ve duyarlık ve risklerin izlenmesinden ortaya çıkan
yeni tip birey ve grup kimliklerini ve pratiklerini tanımlamasına yol açtı.
Deneyimlerini paylaşmak için buluşan bu tür gruplar, “kendi” hastalıklarını
araştırmayı finanse etmek için lobi faaliyetinde bulunurlar, ve çocukları,
çevreleri ve yaşam biçimleriyle genetik bilginin vaadleri arasındaki ilişkileri
değiştirirler. Rabinow aynı zamanda, bu grupların klinikler, laboratuvarlar ve
"kaderlerini paylaşmaya, müdahale etmeye, 'anlamaya' ve deneyimlemeye
yardım etmek için pastoral koruyucu teçhizatı" kuşanan tıbbi bilgiye sahip
tıp uzmanlarıyla yeni tür ilişkiler geliştireceklerini öngörmüştü. (1996a:
102). Onun analizleri 1990'ların ilk yarısında Fransa'da, Hükümet Dışı
Organizasyon -the Association Française
contre les Myopathies-, biçiminde örgürlenmiş hastaların, yakınlarının ve
distrofiden etkilenmiş diğerlerinin nakillerinin gözlenmesinden ortaya çıktı
(AFM) (1999). Hastalarının ihmal edildiği bir durumla karşı karşıya kalan, bu
etkilenmiş ailelerden bazıları, hastalara ve yakınlarına yönelik büyük
"yardımsever" destek ve tavsiye modelinden, tedavi ve iyileştirme
arayışından yüz çevirdiler. Hastalıktan sorumlu genleri haritalama ve lokalize
etme umuduyla, DNA analizleri için kan örnekleri vermede genomik
araştırmacılarla işbirliği yaptılar. Fransız insan genomu haritasını çıkarma
çabalarını desteklediler ve Genomik araştırma Labarotuvarı -Genethon- kurulması
için televizyon aracılığıyla para topladılar. Rayna Rapp ve meslektaşları,
çocukları genetik hastalıklardan etkilenmiş ve yeni hasta aktivizmi
taktiklerini, özellikle politikacılara yönelik genetik nedenleri ve tedavileri
desteklemeleri için -ki buna "genetik yurttaşlık" dediler- lobi
taktiklerini benimseyen aileler üzerine araştırmalarında bu fikirlerden
yararlandılar.
Carlos Novas ile birlikte yazarken, bipolar
duygusal bozukluk ve Huntington Hastalığı gibi büyük ölçüde farklı
hastalıklarla ilgili benzer gelişmeleri tanımladım ve analizlerin
"biyolojik yurttaşlık" açısından yapıldığını öne sürdüm (Rose ve
Novas 2004).24 Böylesine geniş bir terim kullandık; çünkü
yurttaşlığın insanlığın belirli dirimsel özelliklerinin kavramlaştırılmasıyla
şekillenişinin ve en azından on sekizinci yüzyıldan beri Batı'da tıbbi uygulamaların
hedefi haline gelişinin yollarını vurgulamak istedik. Gerçek, arzu edilir,
imkansız yurttaş niteliklerinin, en azından kısmen biyolojileri, kendi dirimsel
organik karakterleri ve bir medeniyetin, ulusun, ırkın, etniğin üyeleri olarak
özellikleri açısından anlaşılmış ve üzerinde hareket edilmiş olduğunu kavramak
için sadece ırk düşüncesinin tarihine bakmamız yeterlidir. Avrupa devletlerinde
ve onların sömürgelerindeki ulus inşası süreçlerinde, en azından on dokuzuncu
yüzyılın ortalarından itibaren, yurttaşlık fikrileri ve uygulamaları,
yurttaşların kendilerini sağlıkları ve üremeleriyle ilgili olarak yönetmek
durumunda oldukları yolları içermiştir. Ve Yirminci yüzyılın en azından ilk
yarısının biyopolitiği için -ister öjenik isterse refah biçimleri içinde olsun-
yurttaşın bedeni, bireysel beden ve halkın ulusun ortak yurttaşlık bedeni
birincil bir değerdi. Biyopolitika, burada, kısırlaştırma, ötenazi ve ölüm
kampları tarafından tüketilmemişti. Birçok “yurttaşlık projesi” sağlık adı
altında örgütlenmişti. Üçüncü İmparatorluktaki Alman yurttaşların eğitiminde,
Birleşik devletler, İngiltere ve birçok Avrupa ilkesindeki öjenik eğitim
kampanyalarında toplumsal yurttaş imali, bu yurttaşlara bedenlerinin bakımını
öğretmeyi içeriyordu; okul yemeklerinden diş fırçası kullanımına,
özellikle kadınlara ve annelere aile
yaşamı ve temizlik alışkanlıklarının telkini, sağlık ve güvenlik adına işyeri
kontrolleri, devletin gıda saflığını sağlama düzenlemeleri, evlilik, doğum,
evlilikte eş seçimi, aile yardımları, ve daha bir çok konudaki talimat ve
tavsiyeleri içeriyordu. Buradaki yurttaş yalnızca toplumsal hakların pasif bir
alıcısı değil fakat aynı zamanda kendi bedenine ve bir kadınsa eşi ve
çocuklarının bedenlerine bakmakla yükümlüydü. İster üremeyi şekillendirmeye, ister
toksinleri yok etmeye çalışsın, devlet, nüfusun kolektif sağlığını korumak ve
yönetmek için önlemler alırken, bireyler
de kendileri için, kendilerinin, ailelerinin iyiliği için, kendi soyları ve
milletinin bütünlüğü için biyolojik önlemleri almak durumundaydılar.
Yurttaşlığın biyolojik kavramları on
dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında doğum kontrolünün yasallaştırılması için
feminist kampanyalar gibi "altta yatan" projelerle de bağlantılıydı. Son
zamanlarda, yurttaş talepleri Bhopal’de olduğu gibi biyolojik zarara
uğrayanların savaş tazminatı almaları için yapılan kampanyalarda da somutlaştı.
Adriana Petryna, Çernobil'de nükleer reaktörün erimesi felaketinden sonra
Ukrayna'da bu konuları ele aldı (Petryna 2002). O bu konuda, yurttaşların
tazminat haklarının tanınmasını ve
biyolojik hasar yüzünden politik kaynakların yeniden dağıtılmasını nasıl talep
ettiklerini gösterir. Buradaki biyolojik yurttaşlık devlet makamlarına yapılan
talepler yoluyla harekete geçirilmiş olsa da, bu tür yurttaşlık bir çok biçimlerde
olabilir; gerçekten de, özel yönetim rejimleri karakterini daha çok genel
yurttaşlık biçimlerinden alır. Dolayısıyla Rabinow tarafından tanımlanan
biyososyalleşme biçimleri, benim ‘gelişmiş liberal’ dediğim yönetim
rejimlerinde yurttaşlık ve öznelliğin daha genel pratiklerine göre
şekillenmiştir.
İngiltere, Avrupa ve Kuzey Amerika'da
ortaya çıkan hasta destek grupları ve çok sayıda genetik destek grubu, -1990
yılında 18 q eksi sendromu olan bir çocuğun annesi Jannine Cody'nin kurduğu
"The Chromosome 18 Registry and Research Society" gibi tek bir
kromozomun etrafında örgütlenenlerden, Genetik İttifak gibi uluslararası bir
koalisyon olan çoklu organizasyonlara dek hemen tümü, genetik koşullarıyla
birlikte milyonlarca bireyi kapsar ve 600'den fazla savunma, araştırma ve
sağlık örgütünün çıkarlarını temsil eder- ileri liberal demokrasilerde
şekillenen aktif vatandaşlık etiğini paylaşıyordu.25 Bu, yaşam
tarzını, potansiyeli, sağlığı ve yaşam kalitesini ençoklaştırmanın neredeyse
zorunlu hale geldiği ve olumsuz yargıların, nerede olursa olsun, geleceğe
ilişkin aktif, bilinçli, pozitif ve ihtiyatlı bir ilişki kuramayanlara
yöneldiği bir etiktir. Belki de, birçok günümüz biyolojik yurttaşın,
sakatlıkları ve hastalıklarını tedavi etme haklarını kazandıklarını ve
-politikacılar, sağlık yetkilileri, doktorlar- gibi diğerlerini sorumlu
tutulmaları gerektiğini ve onların kendi koşullarında bunları tazmin ve telafi
etmeleri gerektiğini şimdi hissetmek durumunda olmaları kaçınılmazdır. Gerçekten
de bu tür aktif ve mağdur yurttaşların kendi özel "hasar durumları'nın
önceliği ve doğruluğu hakkında birbirleriyle rekabet ettikleri sıklıkla
gvörülen bir durumdur (Brown 1995, Rose 1999).
Yirminci ve içinde yaşadığımız yüzyıl
aracılığıyla biyotıp basitçe sağlık ve hastalık ilişkilerimizi değiştirmedi
fakat arzuladığımız hedefleri ve umduğumuzu düşündüğümüz şeyleri değiştirdi. Yani,
bizim olduğumuz hale gelmemiz için yardım etmiş oldu Toplum kuramcıları son
zamanlarda benlikteki tarihsel dönüşüme odaklandılar, onu yükselen
bireyselleşme ve düşünümsellik açısından analiz ettiler (ör. Beck ve diğerleri,
1994). Benim odaklandığım nokta da bununla ilgili ancak farklıdır. Ben insan
kişiliğindeki ya da psikolojisindeki değişimler hakkında bir talep ortaya
koymuyorum –bu çok farklı bir sorgulama tipini gerektirir. Benim analizlerim
insan varlıklarının ne olduğuyla değil fakat olduklarını düşündükleri şeyle –kendi
olmayı seçtikleri insan türüyle- ilgilidir (Rose 1985, 1989,1996b). Ve
bence, giderek kendimizle ‘bedensel’
bireyler olarak yani, bireyselliğini, en
aznından bir kısmını, bedenimiz, bedensel varlığımız içinde temellendiren ve
kısmen biyotıbbın dili içinde kendimiz üstüne eyleyen, yargı üreten,
eklemlenen, ve deneyimleyen varlıklar olarak, ilgilenir hale gelmekteyiz.25 Sağlığın teşviki ve geliştirilmesiyle
ilgili resmi söylemlerden, Kitlesel
medyada hastalık ve acı deneyimlerin anlatımları yoluyla, diyet ve alıştırmalarla
ilgili popüler söylemlere dek, aynı anda bedensel ve psikolojik olan zindelik
adı altında beden üzerinde eylemde bulunma aracılığıya kişinin yeniden
inşasında artan bir baskı görmekteyiz. Egzersizler, diyet, vitaminler,
dövmeler, beden takıları, uyuşturucular, kozmetik cerrahi, cinsiyet
değiştirmeler, organ nakilleri: bedensel
varoluş ve kendiliğin dirimselliği benlikle ilgili deneyimlerin ayrıcalıklı
alanları haline gelmişlerdir.
Etiğin bu bedenselleşmesi akla uzanır. Yirminci
yüzyılın ilk altmış yılı içinde, insanlar kendilerini derin bir biçimde içsel
psikolojik bir uzamda yaşayan biri olarak anlamaya ve kendini böyle değerlendirmeye ve bu inançla kendileri üzerinde eylemeye
başlamışlardı (Rose 1989). Fakat son yarım yüzyıldır, bu derin uzamın kişiliğin
doğrudan haritalandırılmasıyla yer değiştirmeye başladığı ve daha sonra da etik
işleyişin ana hedefi haline gelen beden ya da beyin üstüne durulduğu görüldü.
Yirminci yüzyılda, tüm sorunlarımızın gizli kaynağını keşfedebileceğimiz yeri
ve bütün arzularımızın yazı tipini, içsel bir dünya yoluyla yaşayan yaratıklar
olarak kendilik anlayışımızdaki etik uygulamalarımızla temellendirmeye
başladık. Fakat kendimizle olan bu
ilişkiler, içinde yakalandığımız yeni hakikat oyunlarına dönüşmüş durumda. Yeni
davranış ve beyin bilimleri ne yaptığımız -kendimize nasıl davrandığımız- ve ne
olduğumuz arasında doğrudan bir bağ geliştirmektedir. Bu hakikat oyunları,
moleküler düzeyde, nöronlar, alıcı bölgeler,
nöro vericiler düzeyinde, ve şimdi insan genomu olarak düşündüğümüz
belirli yerlerde hassas baz çifti dizileri düzeyinde işler. Görselleştirilen ve
kişiliğimiz, arzularımız, mizacımızın ve patolojilerimizin belirleyicilerine
dönüşen bu moleküler fenomen, yeni ilaç kullanım tekniklerinin hedefi haline
gelmiştir. Ve bu teknikler sadece çare bulma, hatta iyileştirme sözünü değil,
fakat olduğumuz ya da olmak istediğimiz kişi tipinin iyileştirilmesi ve
düzeltilmesi sözünü verir.26 Burada da, arzularımız, mizacımız, bilişsel
kapasitemiz ve etkilerimizle ilişkili olarak, hakikatimizi ve yazgımızı
düşleyen bedensel terimler vardır: şimdi
moleküler düzeyde olan bedenselliğimiz, yargılarımızın ve kendimizi geliştirmek
için kullandığımız tekniklerimizin hedefidir.
Böylece gelişmiş liberal demokrasilerde
bireylerin kendilerini daha iyi bir gelecek adına seçme eylemleri yoluyla yaşam
sürecini etkin olarak şekillendireceklerini düşünmeleri vazedildiğinde,
"biyoloji"nin, zayıflığa bir yanıt ya da kader olarak kolayca kabul
edilmeyeceğini görebiliriz. Elbette sağlık ve yaşam ideallaeri etrafından
örgütlenmiş bir etik, endişe, korku, hatta kişinin biyolojik geleceğine yönelik
bir kaygı üretebilir ya da bunlardan birine tutunarak dayanıklı kılabilir.26
Fakat bu çaresizliğe ya da kararsızlığa yol açabileceği gibi, genellikle, geleceğin
karşısında cehalete, teslimiyete ve umutsuzluğa itiraz eden bir ahlak ekonomisi
üretir. En azından kısmen hastalık ve ölüm oranlarıyla ilgili korkular ve
kaygılar, bir umut, tahmin ve beklenti ethosuyla çerçevelenmiş olur. Ve bu
ahlaki umut ekonomisi aynı zamanda daha geleneksel anlamda bir ekonomidir,
tedavi ve iyileşme umudu ve yeniliği için yatırım devrelerini harekete geçirir.
Böylece bu umut etiği bir çok farklı aktörü birbirine bağlar -fiilen ya da
potansiyel olarak hastalıktan muzdarip olanları tedavi için, bilim insanları ve
araştırmacıları adlarının duyulması ve kariyerleri için, doktorları ve profesyonel sağlık çalışanlarını hastalarını
tedevi edecek bir sağaltım için, biyoteknoloji şirketlerini karlarını
katlayacak bir ürün için, hükümetleri istihdam yaratacak ve ekonomik faaliyeti
ve uluslararası rekabet gücünü artıracak endüstriyel ve ticari gelişmeler için.
Sanırım bu umut ekonomisi benim ‘etopolitik’ olarak adlandırdığım daha geniş
değişimin bir boyutudur (Rose 1999). Ethopolitik ile, duyarlıklar, inançlar ve
değerler üstünden eylemek yoluyla –kısaca etik üstünden eylemek yoluyla
insanların davranışını biçimlendirme çabasına işaret ediyorum. Bizim mevcut
politikamızda, özellikle cemaatçi temaların yeniden diriltilmesinde, insan
varoluşunun ethosu -kişiler, gruplar, kurumların duyarlıkları, ahlaki
doğası, ya da rehberlik eden inançlar-
bireyin özerk kendini-yönetmesinin, iyi bir yönetimin buyruklarıyla bağlantı
kurabileceği bir ‘ortam’ sağlamaya başlamıştır. Eğer ‘disiplin’ bireyselleştiriyor
ve normalleştiriyorsa, ve ‘biyopolitika’ kolektivize ve sosyalize ediyorsa, ‘etopolitik’ de, insan
varlığının kendisini olduğundan daha iyi kılmak için kendi üstüne eylemek ve
hüküm vermek durumunda olduğu benlik-teknikleriyle ilgilidir. Oysa Etopolitik ilgiler, yaşam biçimlerinden
topluluğa uzanır, bir tür dirimsellik etrafında birleşirler, yaşamın kendisine
tanınan değeri tartışırlar: “yaşam kalitesi”,
“yaşam hakkı” ya da 'seçme
hakkı', ötenazi, gen tedavisi, insan klonlama vb. Bu biyolojik etopolitik -bizim
kendimiz ve gelecekle ilgili
sorumluluklarımız içinde temellük ettiğimiz kendimize nasıl davranmamız
gerektiği politikası- yeni otorite biçimlerinin şekillendiği bir ortamı
biçimlendirir.
Yaşam
Uzmanları
Biyotıbbın bedensel kendilikleri yönetmesindeki
gelişmeler, öncelikle politikacılar yoluyla ya da yirminci yüzyıl boyunca
liberal özgürlüğü mümkün kılmak için icat edilen profesyonel tiplerle -personel
yöneticileri, terapistler, sosyal görevliler ve nasıl daha iyi yaşamalıyızı
anlamayı talep eden bütün başkaları27 yoluyla- harekete
geçirilmez. Biyopolitika bugün yeni bir
fenomen yaratmak için laboratuavarda çok titiz bir çalışmaya bağlıdır; genomik
dizilere aile soykütüklerini ve tıbbi geçmişleri bağlamakla uğraşan aygıtların
kitlesel programlama gücü, ilaç
şirketlerinin pazarlama gücü, araştırma
etiklerini düzenleyici stratejiler, ilaç lisanslama komiteleri ve biyoetik
komisyonlar, ve elbette bu tür gerçeklerin vaat ettiği hisse değeri artışı ve
kâr arayışı. Çağdaş biyoiktidar uygulamasında otoritenin yeni biçimleri burada
bulunacaktır.
Kısmen, bu yetkililer, daha önce
belirttiğim gibi, uzmanlıkları hastalığın teşhis ve tedavisinin çok ötesine
geçen klinikçilerdir. Tıpçılar uzun zamandır hastalık ve iyileştirmenin
ötesinde genişleyen bir rol oynamakyadılar. Doktorların merkezde yer aldığı
sosyal inceleme, şehir planlaması, hijyen reformları, ölü bedenlerin yönetimi,
yiyecek malzemelerinin düzenlenmesi ve daha bir çoğunu gerçekleştirmek için, on
sekizinci yüzyılda şekillenen sadece ‘tıbbi polis’ biçimlerini düşünmeliyiz
(Foucault1999, Roberton 1812, Rosen 1958). Dahası, en azından on dokuzuncu
yüzyıldan beri, doktorlar adli tıp sisteminde, sigorta stratejileri ve
tekniklerinde ve yirminci yüzyıl boyunca, çalışma yaşamının örgütlenmesi ve yönetiminde
kilit rol oynamışlardır. Tıp, demek ki, hükümet etme sanatlarının gelişiminde,
sadece başkalarını yönetme sanatı değil, aynı zamanda kendini yönetme sanatında
da merkezi hale geldi. Çünkü sağlık ve
hastalığın olumlu bir bilgiye, yaşayan organik bedenin biyolojisi açısından
müdahalelere ve açıklamalara tabi hale geldiğinde, sağlık görevlileri yaşam
tarzı uzmanları rolünü üstlendi (bkz. Rose, 1994: 69-70). Sağlık
arayışı gelişmiş liberal
demokrasilerde pek çok insan için yaşamın ereksel merkezi haline gelmiştir, insanlar kendilerini ve hayatlarını temelde biyomedikal açıdan
yaşamaya başlamış ve her yönden en iyi niyetlerle,
görevlilere ve tıbbı uzmanların yargılarına ve / veya bu aynı mantığa fazlasıyla
katılan alternatif paramedikal ve
tamamlayıcı uzmanlık biçimlerine bağlı hale gelmişlerdir.
Fakat beden uzmanları artık basitçe tıbbî
değildir ve onların yaşam üzerine rehberliği ve müdahaleleri çok daha geniş
ölçeklere uzanır. Ebeler, hemşireler, sağlık görevlileri yine vardır. Fakat bir
çok da terapist türü vardır, sadece piskolojik terapistler değil, fakat konuşma
terapistleri, mesleki terapistler, sanat terapistleri, psikoterapistler ve bir
dizi başkaları. Beslenme uzmanları, diyetisyenler, sağlık koruma uzmanları,
sağaltıcı jimnastikçiler, alıştırma ve fitness uzmanları ve sağlık adına yaşam
biçimini şekillendiren çok sayıda danışman bulunmaktadır. Ayrıca, danışmanlar
–bağımlılık danışmanları, cinsellik danışmanları, aile ve ilişki danışmanları, zihinsel sağlık
danışmanları, eğitim danışmanları ve
elbette, genetik, aile planlama, doğurganlık ve üreme danışmanları vardır. Benim için burada en ilginci,28
Margaret Lock’un ‘uyarıcı’ bilgi dediği şey bağlamında ortaya çıkan yeni türden
pastoral iktidarlardır -yani, genetik danışmanlar tarafından konuşlandırılan,
ancak gelecekteki hastalık riskini gösterebilen beyin taramaları veya
bazılarının öne sürdüğü dürtüsel gibi istenmeyen davranış özellikleri de dahil
nöronal kanıtlara dayalı öngörü ve gelecek odaklı bilgileri kapsayacak şekilde
genişletilebilir olan bilgi türüdür (Lock 2005)
Kuşkusuz değişen seviyelerde uyarıcı önbilgi
olarak, yeni bir duyarlık ve önbelirtisel teşhis çağında çoğalmakta olan bu tür
pastoral iktidar kümelenmeleri, giderek artan “sağlık tehditleri”yle bağlantılı
olarak ortaya çıkar. Bu bir çobanın kararsız ya da karmaşık koyun ruhlarını
bildiği ve güttüğü türden bir pastoralizm değildir. Bu, danışanların ve
danışılanların etkileri arasında dinamik bir ilişkiler kümesini gerektirir. Bazı
yeni papazlar rıza, özerklik, iradi eylem, seçme ve güdümsüzlük bildiren etik
ilkeleri destekler. Biyolojik tedbir çağında, bireyler, özellikle kadınlar
kendi tıbbi gelecekleri ve aileleri ve çocuklarının sorumluluğunu üstlenmekle
yükümlü olduklarına dair etik ilkeler enformasyon ve iletişim yönetiminde
kaçınılmaz olarak normatif olan mikroteknolojilere dönüştürülür ve
yönlendirilir. Bunlar zorlama ve rızanın
sınırlarını bulanıklaştırır. Danışan kişilerin özelliklerini değiştirir,
çıkmazlarını açıklamak için yeni diller önerir, olasılıkları ve olumsuzlukları
hesaplamak için yeni ölçütler verir ve tarafların etiğini
karşılaştırırlar. Rayna Rapp'ın ardından
hepimizin yeni bir dirimsellik pragmatiği geliştirmede bu
"etik öncüleri" -AIDS
aktivistlerini ve yeni üreme teknolojileri deneyimleyen kadınları-
izleyeceğimizi önerdim.
Fakat somatik uzmanlık sadece biyomedikal
bilginin “uygulaması” içinde çoğalmaz, o tam da biyolojinin hakikat söyleminin
merkezindedir. Yaşam bilimlerini karakterize eden yeni bir moleküler düşünce
tarzı, her tür dolayım yoluyla temel
bilimler ve klinik arasındaki ayrımı kapatmıştır. Ludwik Fleck'in bize
gösterdiği gibi, her düşünce tarzının kendi "düşünce kollektif"i
vardır ve bu biyotıp alanında güncel moleküler düşünce için kesinlikle doğrudur
(Fleck 1979). Kök hücre uzmanlarından moleküler gerontologlara,
sinirbilimcilerden klonlama teknolojicilerine kadar her biri kendi dernekleri,
toplantıları, dergileri, ezoterik dilleri, yıldız sanatçıları ve mitleriyle
donatılmış yeni hücre uzmanları ortaya çıktı. Bunların her biri bilim yazarlarıyla,
gazetecilerle ve popülerleştiriciler sürüsüyle kuşatılmıştır. Araştırmacıların
kendileri genellikle sahip çıkmadığı halde, onlar bu tür uzmanların bağlı
olduğu -ve politikacılar, sıradan insanlar, hasta grupları, araştırma
konseyleri ve kapitalist girişimci ve yatırımcılardan oluşan- dernekleri
bilgilendiren önemli bir çeviri ve aracılık rolü oynarlar.
Bu beden uzmanlarının etrafında bir diğer
uzmanlık dalı da -biyoetik'dir.28 Biyoetik, felsefenin alt
dallarından filizlenmiş, ve giderek mesleki bir uzmanlık kurumuna dönüşmüştür.
Etik bir kere tıbbi meslek mensuplarına yönelik uzun eğitim ve deneyime
dayanan, davranış kuralları ile desteklenen ve gerektiğinde meslek organlarının
kendileri tarafından mecbur tutulan bir şekilde yazılmıştı. Tıbbi
araştırmacılar için II. Dünya Savaşı'ndan bu yana Nazi doktorlarının ve diğer
tıbbi deneylerin ortaya çıkardığı etik konusundaki tartışmaların ardından,
araştırma etiği bir dizi ilkeyle sağlandı ve araştırma etik komiteleri
tarafından denetlendi.29 Ancak şimdi ulusal biyoetik komitelerinden,
Yerel Kurumsal İnceleme Kurullarından, biyotıp araştırmasının bir parçası
olmaya ya da herhangi bir tıbbî prosedüre izin veren biçimlere sahip ve hasta
bilgilerine ulaşan tüm bir biyoetik aygıta dek, biyotıp biliminin ve klinik
uygulamaların kuşatması altındaki bir biyo-etiğe tanıklık ediyoruz. Benzer
şekilde, biyoteknoloji sektöründeki ticari aktörlerin, özellikle de ilaçlar
veya genetik hizmetler alanında çalışanların kendi kimliklerini biyoetik olarak
yeniden şekillendirdiklerini gözlemleyebiliriz. Hisse değeri araştırması ile
yönlendirilen, tıbbi ve ilaç sektörüne ait ürünlerin tüketiminin bizzat marka
imajları ve marka bağımlılığı tarafından şekillendirildiği; ürünler konusundaki
tutumun çok önem taşıdığı ve gerçekçi olmayan bir umut sarmalına tutunan ve
güdülenen maddelerin bulunduğu yerlerde, şirketler biyoetikçilere katılıyorlar
ve kendilerini etik ve sorumlu aktörler olarak göstermek için çeşitli teknikler
kullanıyorlar.30 gelişmiş liberal toplumların düzenleyici aygıtları
ve politikaları içinde biyo-etik için doymak bilmeyen talebi üreten nedir?31
Gelişmiş liberal demokrasilerde genetik ve
diğer biyoteknolojiler tarafından yaşanan "meşruiyet krizine" karşı
bir yanıt olarak, biyoetiklerin genişlemesi ve düzenleyici stratejiler içinde
ortaya çıkması kesinlikle dikkate değerdir (Salterand Jones 2002,2005). Dahası,
biyoteknoloji şirketleri ürünlerin (DNA dizileri, dokular, kök hücreler ve
organlar) değerlenmesini istedikçe, etiğin pazar yaratmada önemli bir işleve
sahip olduğu açıktır. uygun etik garantileri taşımayan ürünler, -örneğin donörlerin
"bilgilendirilmiş onayı" gibi-, biyosermayenin devreleri etrafında
dolaşmayı kolaylıkla bulamaz. Bürokratik denetim incelemeleri prosedürlerindeki
etik kaygıların rutinleşmesinin araştırmacıları kısıtlamaktan çok izole etmeye
hizmet edeceği ve şu anda ELSI32'nin32 dahil edilmesinin neredeyse
kaçınılmaz olduğu açıktır. Bağış çağrılarındaki düşünceler ve başarılı
teklifler de, belki kazayla, eleştirel
sesleri bastırmaya hizmet edebilir. Benzer şekilde, klinik ortamda çalışan biyoetikçilerin yetki
alanlarındaki, tıbbi yetkilileri, hastane müdürlerini, klinisyenleri ve
diğerlerini, örneğin beyni öldüğü varsayılan bir bireyin yaşam desteğinin sonlandırılmasına ilişkin olanlar gibi
tartışmalı ve zıt kararların sonuçlarından korumak için işlev görebileceği
açıktır
Bu nedenle, bu tuhaf biyoetik inancını
eleştirel soruşturmaya açmak durumundayız. Biyoetik, ne tür bir uzmanlık talep
eder ya da onun otoritesini desteklemeyi üstlenir mi? Ve, biyoetik "haline
gelen" meseleleri ne belirler? Biyoetikçiler, yüksek teknoloji tıbbında
otonomi, gizlilik, haklar ve korumalar gibi çok kişiselleştirilmiş meselelere
defalarca geri döndükleri halde, sıradan, rutin, küresel hastalık hasarı ve
erken ölümlerden kaynaklanan etik sorunları pek konuşmazlar (Berlinguer 2004). Üreme
teknolojisindeki bilgilendirilmiş onama neden "biyoetik" olmalı ve
kadın kısırlığı oranı neden yükselmemeli? Yaşamının sonundaki kişinin
"onuru" neden biyoetik açıdan bir sorundur da, her yıl beş yaşın
altında milyonlarca çocuğun önlenebilir nedenlerden ötürü "ölüme
terkedilmesi" muazzam bir sorun değildir? Hastalık, ölüm, tıbbi teknoloji
ve mesleki karar vermenin varlığı, kendi içinde biyoetik gerektirmez. Öyleyse,
biyoetik otoritenin içinde yer almasını gerekli gördüğü alanları sağlayan ve
aynı zamanda etik kaygılarla ilgili sorunları sınırlandıran türdeki belirli toplumlarda
şekillendiği gibi, hayatın kendi biyopolitiği nedir (Rose 2002)?
Biyoekonomi:
Dirimselliğin Sermayeleşmesi
Moleküler düzeyde davranan biyoloji ve tıp
uzun vadeli yatırımlar yapmayı, pahalı bir donanımı satın almayı, iyi yetişmiş
personeli olan laboratuvarları korumayı, klinik çalışmaların çoğalmasını,
düzenli olarak ortaya çıkan engelleri aşmak üzere gerekli tebirleri almak için
mali yükümlülükler üstlenmeyi vb. gerektirir. Giderek bu tür yatırımlar özel
şirketlerce sağlanan risk sermayesinden, aynı zamanda hisse senedi piyasasında
fon arayan ve sermayeleşmenin tüm gereklerine –kâr yükümlülüğüne ve hissedarın
önemi ve taleplerine- tabi olan sermayeden gelir.33 Bu biyoteknoloji
şirketleri yalnızca bilimsel keşifler “pazarı” ya da “tatbikçisi” değildirler:
laboratuvar ve fabrika içsel olarak birbirine bağlanmıştır – nörokimyasal
araştırmalarda ilaç endüstrisi, klonlama üzerine araştırmalarda biyoteknoloji
endüstrisi, insan genomunu dizilemede genetik şirketleri merkezi hale
gelmişlerdir.34 Böylece biyotıp gerçeğinin bakış açısında “bağımlı
bir yol”u benimseme durumunda kalırız. Bazı eleştiriler, özellikle de ilaç
sanayii ile ilgili olanlar, biyoteknoloji şirketlerinin kendi ticari çıkarları
için gerçek olarak neyi dikkate alacaklarını neyi dikkate almayacaklarını
belirlemesine yönelik bu tür bir bağımlılığın kırılmasını önerir. Benim görüşün
bir ölçüde farklıdır. Biyotıpta potansiyel bir gerçeği yaratmak için fonların
gerekli olduğu yerlerde ve böyle bir fon tahsisinin kaçınılmaz olarak finansal
geri dönüş hesaplarına bağlı olduğu noktada, ticari yatırım, biyotıbbın ve onu
destekleyen temel biyolojinin yönünü, örgürtlenmesini ve problem alanını ve
çözümlerini biçimlemdirir. Bu, gerçeklerin biçimlenmesi ve ütretiminden çok,
yalan imalatı ve pazarlaması meselesidir. İnsanların yeniden şekillendirilmesi
böylece özelliklerini ve sonuçlarını henüz haritalandıramadığımız, hayatın yeni
bir politik ekonomisi ortaya çıkıyor: (“hasta desteğine bağlı,
biyoteknolojideki gelişmelere adanmış”) Med-Immune Inc. ; Gene Logic Inc.
(“keşif burada yapılır”); Celera Genomics (“keşif bekleyemez”); De Code
Genetics (“yaşamın dili şifre çözer”); Genentec (“Yaşama işinde ”).
Biyopolitika biyoekonomi haline gelir.35
Catherine Waldby ölüden alınan organ ve
dokuları canlının sağlık ve diriliğinin korunması ve iyileştirilmesi için
yeniden işe yarar kılma yollarını karakterize etmek için “biyodeğer” terimini
önermişti (Waldby 2000). Daha genelde,
biz bu terimi, bizzat canlının kendisinin potansiyel bir değer kaynağı haline
geldiği yolların bolluğuna şaret etmek için kullanabiliriz: yaşama süreçlerinin dirimsel özelliklerinden
çıkarılan bir değer olarak biyodeğer (Novasand Rose 2000,Waldby2002). Gerçekten
de, oldukça benzer bir anlayış, yönetimlerin bu sektörle ilgili politikalar
tasarlamaları adına, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü tarafından,
biyoekonomik bir gelecek ‘imgesi için’ senaroylar oluşturmayı hedefleyen
“2030’da Biyoekonomi üzerine Büyük bir Proje Önerisi’nde açık bir biçimde
teklif edildi. Onlar ‘Biyoekonomi’yi, "biyolojik süreçlerdeki gizli değeri
ve yenilenebilir biyolojik kaynakları daha iyi bir sağlık ve sürdürülebilir büyüme
ve gelişmeyi sağlayacak" ekonomik faaliyetlerin bir parçası olarak
tanımladılar (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, 2004). Darah Franklin’in
belirttiği gibi, Edward Yoxen, 1981 gibi uzun bir zaman önce biyolojinin
ekonomik sömürüsünün önemine işaret etmiş ve 1920’lerde şekillenmeye başlayan
doğayı analiz etmek için enformasyon dilinin yaşamın teknolojik olarak
sermayeleştirilmesine yol açtığını öne sürmüştü; bu sadece tarım ve mayalanmanın
neolitik köklerine kadar izlenebilen canlıları kullanmanın basit bir yolu
değildi. “Bu, sermaye tarafından kontrol edilen bir teknoloji olarak canlı
yaşamın doğasını özgül bir mülk edinme tarzıdır –kelimenin tam anlamıyla
sermayeleştirilen bir yaşam” (Yoxen 1981: 112, akt. Franklin 2000: 190’dan akt.
Rose 2008: 31). Biz kuşkusuz Yoxen’in sermayeye atfettiği güdüleri sorgulamak
durumundayız. Dahası, büyük harfli yaşam
bilgisinin yalnızca sermayeleştirmeye uygun hale getirilebilecek bir kip
olduğunu daha sonra ileri süreceğim. Yine de, asıl nokta şu; OECD raporlarında
işaret edildiği gibi biyo ekonomik değiş tokuş devreleri, biyolojik
süreçlerdeki gizli değeri -insan sağlığının ve eşanlı olarak ekonominin
büyümesinin değerini- ele geçirmeyi örgütleme ilkesi olarak işler.
Bir kez daha bu gelişmelerdeki yeniliği
abartma noktasında dikkatli olmamız gerekir. İnsanlar, doğal dünyanın dirimsel
özelliklerini, hayvanların ve bitkilerin evcilleştirilmesini, başından beri
kendilerine hizmet edecek şekilde kullanıyorlardı. İneklerin süt üretme
kapasitelerini kullandıklarında bu özellikleri teknolojilere ve ipek böceğinin
ipek üretme kapasitesini biyodeğer -yaşayan canlıların dirimsel kapasitelerini
yakalamak, evcilleştirmek, disipline etmek, araçsallaştırmak- üretimine
dönüştürdüler.36 Bu anlamda, insanın arzu ve isteklerini, -organizmalar,
organlar, hücreler, moleküller- gibi canlı varlıkların içinde somutlaştırmaya
yönelik çağdaş projeler, besin, sağlık veya sermaye olarak "fazla"
yaratmak adına, bu erken olaylara kadar, izlenebilir. Ancak bir şey değişti.
Tam da bizzat 'biyoekonomi' teriminin ortaya çıkışı, düşünce ve eylem için yeni
bir alan yarattı. Peter Miller ve ben başka yerde tartıştık, bir
"ekonomi" yönetimi, yönetilecek alanı, ancak bileşenleri birbirine az
ya da çok sistematik bir şekilde bağlı özellikleri ve sınırlarıyla
anlaşılabilir bir alan olarak temsil eden söylemsel mekanizmalar yoluyla mümkün
hale gelir (Miller ve Rose 1990). Biyoekonominin haritalanan, yönetilen ve
anlaşılan bir alan olarak ortaya çıkması için, ekonomi içinde ve üzerinde
hareket ederek ulusların veya şirketlerin gücünü arttırmaya ve değerlemeye
çalışan programların alan veya hedefi haline gelebilen, bilinen ve teorize
edilebilen bilgi için uygun ilişkiler ve süreçler kümesi olarak
kavramlaştırılmaya ihtiyacı vardır. Ve biyoekonomi gerçekten de yönetilen ve
yönetilebilir bir alan olarak doğmuştur.
Bu kısmen, ‘biyosermaye’ teriminin
rutinleştirilmesiyle örneklenmiştir; bu terim bir biyoekonominin oluşumunda
etkin bir taşıyıcıdır. Böylelikle, Bio Capital Europe'un üçüncü yıllık
konferansı - diğerleri arasında Price Waterhouse Coopers, Bird and Bird,
ve Ernst and Young'ın sponsorluğunu
üstlendikleri, Belçika'daki 4AZA Biyosistemi'nden Almanya'daki U3 Pharma'ya dek,
Avrupa çapında ilaç ve biyoteknoloji şirketleri için bir olay- Mart 2005'de Amsterdam'da düzenlendi.37
Aynı dönemde Avustralya'da, Queensland eyaleti, küresel ölçekte kalıcı
biyo-işletmeler kurmak için yaklaşık 100 milyon avroluk bir biyosermaye fonu
oluşturdu. Mayıs 2005’de ilaç sanayi ve biyoteknolojinin
on-line bilgi kaynağına öncülük eden Bio Uzay, Astra Zeneca, Celera, Gene
Logic, ve Wyeth gibi Orta-Atlantik bölgesinde yerleşik çeşitli biyoeczacılık
şirketlerinin durumlarını gösteren ve alanındaki araştırma enstitülerini, kâr
amacı gütmeyen kuruluşları ve üniversiteleri de vurgulayan interaktif bir Biosermaye
yuvaları haritası içeren BiyoCapital’in
beşinci baskısını yayımladı.38Aynı zamanda ‘biyoekonomi’ terimini
dünya ölçeğindeki yatırım ve danışmanlık organizasyonları, sayısız başlıkta
kullandılar. Marksistler ve post marksitler ‘biyokapitalizm’in yeni bir ‘üretim
tarzı’ olup olmadığı konusunda uyuşamayabilirler fakat, bir düşünce ve davranış
biçimi olarak biyosermayenin varlığı ve
önemi tarışılamaz.
Günümüzde, bol miktardaki belge ve istatistikler,
bazıları hesaplama ve sömürü amacıyla ortaya çıkan biyo-ekonomiyi haritalamakta
ve diğerleri de çeşitli düzenleme ve hükümet programlarını açmaya çalışmaktadır.
Bu haritalama projeleri, hastalık, sağlık ve tıbbın istatikleştirilmesi ve sağlık ve bakım sistemi maliyetlerinin
belgelendirilmesi gibi uzun bir gelenekle birleşir. Biyoteknoloji ile ilgili
olarak hızla çoğalan sayılar -yatırım oranları, şirket sayısı, sermaye getiri
oranları, piyasaya sürülen ürün sayısı, bölge, ülke, sektörelere ayrılmış
büyüme ve gerileme gösteren yıllar çizelgeleri- biyoekonomiyi, düşünce, tanı,
analiz, tartışma ve temkinli olmaya tabi, uysal bir biçimde kaydettikleri
usuller aracılığıyla oluşturmaktadır (Rose 1991). Düşünebildikleri dünyaya göz
atalım. Sağlık sektörünün istatistikleri ile başlayabiliriz. Yirmi birinci
yüzyılın başlangıcında, sağlıkla ilgili harcamalar, gelişmiş sanayi ülkelerinde
ve büyümekte olanlarda gayrı safi yurtiçi hasılanın önemli bir sektörünü
oluşturdu. Birleşik devletlerde, 2002’de 1.6 trilyon dolar olan sağlık
harcamaları 1972’dekinin iki katıydı, ve ardarda devam eden büyümenin altıncı
yılı bir önceki yıla göre % 9.3’lük bir büyüme sağldı. Levit, Smith ve
meslektaşları, Birleşik Devletlerdeki bu sağlık harcamalarındaki ‘sıçrama’yı Health
Affairs okurları için analiz ettiler, ve mevcut hastanelerdeki yükselen yatış
masrafları, doktor hizmetleri, evde
sağlık bakımı ve özellikle reçeteli ilaçlarla tetiklenen sağlık harcamalarının
gayri safi yurt içi hasılanın yaklaşık %15’ini oluşturduğunu belirttiler (Levit
at al. 2004). Burada en önemli alanı ilaç pazarı oluşturuyor. "ilaç
pazarında istihbarat için küresel bir kaynak olan" IMS Health,
"kritik bilgi, analiz, karar verme ve stratejiler şekillendirme
hizmetlerini sağlar"39 Mayıs 2004’de Birleşik devletlerde
önceki on iki ay için ilaç piyasasındaki parekende satışların, önceki yılların
%10 üzerinde gerçekleşerek 167.9 milyar dolar olduğu, bunun Birleşik Krallık’ta
14. 2 milyar dolar olduğu ve bunun Latin Amerika’daki büyüme oranlarının bile
üstünde olan %11 gibi bir artışa tekabül ettiği hesaplandı.40 Ve
tıbbi ilaçlar sağlık ve çağdaş biyoekonomi biçiminin sermayeleşmesi
arasındaki kurucu ilişkiler içinde
sadece bir unsurdur.
Neredeyse her coğrafi bölgede
biyo-ekonomiyi yöneten projeler, politik yetkililer ve sözleşmeli kapitalizm
arasındaki yeni ittifaklar ile karakterize edilir.41 Ticari sağlık
ve sağlık yönetimi endüstrilerinin ilişkileri, ilaç ve biyoteknoloji
şirketlerinin faaliyetleri, girişimciler ve hissedarların sermaye akışları,
ulusal hükümetler ve özel kuruluşlar yoluyla gelişen ve büyüyen büyük yatırım
bütçeleri sağlık ile zenginlik arasında görünüşte dürüst bir ilişkiyi harekete
geçirir. Bu durum, özellikle, yeni bir temanın -bilgi ekonomisi"42
temasının- ekonomi yönetimi ile ilgili baskın bir politik akıl haline geldiği
durumdur. Örneğin, Kasım 2000'de Lizbon'daki Avrupa Biyobilim Konferansı'nda
konuşan İngiltere Başbakanı Tony Blair, "biyoteknoloji bilgi ekonomisinin
bir sonraki dalgasıdır ve İngiltere'nin bu dalganın Avrupa'daki merkezi
olmasını istiyorum" dedi. Onun ifadesi sağlık ve zenginlik alanındaki
ticaret, bilim ve devlet arasındaki erdemli ittifakın birçok başka politik
otorite tarafından da paylaşılması umudunu taşır. İzlanda, İsveç ve diğer bazı
ülkelerde- politik destek verilen en ünlü ve en çekişmeli konular, ortak
karmaşık bozuklukların genomik temellerini belirleyecekleri umuduyla, özel
şirketlerin nüfusun genetik dizilimini üstlenmeye yetkili kılınması ve halka
açık soy bilgileri ve tıbbi kayıtlar ile birleştirilmesine izin verilmesiydi.
İzlanda'da, diğer ülkelerdeki sosyal bilimciler tarafından şiddetle eleştirilen
yasada, bu umutlar en azından kısa vadede tamamlanmadı (Palsson ve Rabinow
1999, Rose 2003) .44 İsveç'teki Uman Genomik, bazı eleştirilerden
kendisini izole etmek için biyolojik korumaları kullanmaya çalıştı; iş
modelinin de uygulanabilir olmadığı bulundu (Abbott 1999, Høyer 2002, 2003,
Nilsson and Rose 1999, Rosell 1991). Bu tür kamu-özel ortaklıklarını
sürdürmekten vaz geçmeyen, birçok başka ülkenin, özellikle Litvanya ve Estonya
gibi,Sovyet egemenliğinden ortaya çıkan eski "güçlü devlet"
geleneklerine sahip olanların, istikrarlı nüfus ve bazı olağandışı yaygın tıbbi
koşullar ile birlikte, kapsamlı tıbbi ve soykütük kayıtları, istihdam
yaratabilen, endüstriyi artıran, ve hem kamusal hem de hissedar değerini teşvik
eden işletmeler için olumlu bir temel oluşturuyor gibi görünüyordu.45
Genetik stok şimdi artık pazarlanabilir bir emtia idi, ancak bugüne dek,
umulduğu ölçüde değer üretilemedi.
Biyoekonomiye yatırım yapma umudu birçok
ülkede resmi soruşturmalar, incelemeler ve raporlarla harekete geçirildi.
Böylelikle, 2003'te İngiltere'deki House of Commons Trade ve Endüstri Komitesi
Raporu'nda başta biyotıbbi biyoteknoloji olmak üzere biyoteknolojinin, anahtar
bir ekonomik itici güç olduğu tespit edildi ve 2002'de, hakim branşı İlaç
biyoteknolojisi olan Avrupa biyoteknolojisinin %42'sini oluşturan İngiltere
Biyopteknoloji endüstrisinin toplam piyasa değerinin 6.3 milyar sterlin olduğu
tespit edildi.46 2003 yılında Ernst and Young, ABD biyoteknoloji
sektörünün 33.6 milyar dolar'lık bir sektör olduğunu ve toplam 318'i kamuya
açık, 1.466 şirketin faaliyette olduğunu bildirdi (Ernst & Young 2003b).
Ayrıca "Avustralya'da. . . halka açık şirketlerin toplam gelirleri 2001'de
666 milyon dolardan 2002'de 920 milyon dolara yükseldi. Sanayide istihdam
edilenlerin.. sayısı yüzde 24 artarak 5,201'den 6,464'e yükseldi. "Japon
hükümeti, ülkenin biyoteknoloji iş gücünün 2010'da 1 milyona ulaşabileceğini ve
yaklaşık 70.000'den fazla muazaam bir artış olacağını tahmin ediyor. Hükümet
yetkilileri önümüzdeki 5 yıl içinde biyoteknolojiye yaptıkları yatırımları iki
katına çıkarmayı planlıyor "(Ernst & Young 2003a). Bu basitçe
yoksulların kaynaklarını yağmalayan yırtıcı Batı kapitalizminin başka bir yüzü
değidir. Hindistan Başbakanı Atal Behari Vajpayee'in İngiltere hükümet
misyonuna 2003 yılında verdiği bir raporun başlığı; "Biyoteknoloji, insanlığın refahı için
yüksek vaatleriyle bir sınır bilimdir." sözüydü: O zaman Hindistan'da
sağlık sektöründeki gelişmelere bağlı olarak 150 milyon ABD doları tutarında
ciro ile160 biyoteknoloji şirketi vardı; sektörün 2010'da 4,5 milyar ABD
dolarına çıkması ve bir milyon ya da daha fazla iş yaratması bekleniyor.
Singapur'un biyotıp imalat gelirlerinin 2005 yılında 7 milyar ABD dolarına
ulaşması öngörülmektedir. 2003 yılında Ar-Ge harcamaları açısından dünyada üç
numara olan Çin hükümeti, 1996 yılından 2002 yılına kadar 180 milyon dolarlık
bir biyoteknoloji endüstrisi inşa ettirerek izleyen üç yıl boyunca üç kat
artacağı tahmininde bulundu. Tek çocuk politikası olmasına rağmen, Çin'in aktif
bir üreme tıbbı var ve IVF ve PGD yaygındır. Çin, kök hücreler üzerine, kendi
çizgilerine göre araştırma alanında da bir dünya lideridir ve zaten klinik
araştırmalarda da yer almaktadır. Güney Kore'deki Kök Hücre Araştırma Merkezi,
önümüzdeki on yılda hükümetin 7,5 milyon dolarlık maddi desteğini garanti etti.
Bu tür gelişmeler Asya'da, uzun vadeli hükümet fonları ve altyapı yatırımları
tarafından desteklenmektedir. Ve her ülke ve bölgede biyoteknoloji sektörünün
gelişimini desteklemek için yapılan politik yatırım, en azından kısmen bu yoğun
uluslararası rekabette kaybolma korkuları yüzünden kışkırtıldı.
Yirmi birinci yüzyılın başlamasıyla
birlikte, karmaşık biyotıp ve biyoteknolojinin değeri, (kök hücre tedavilerinden
DNA ile babalık testine kadar her konuda çalışan) biyoteknoloji şirketleri,
ilaç şirketleri, makine, ekipman, belirteçler ve daha fazlasını üreten makina
imalatçıları devasa büyüklüklere ulaştı. Bazı eleştirmenler, biyo-ekonominin
bir "şişirme" ekonomi olduğunu ve balonun patlamaya başladığını ileri
sürmekten memnundu (Ho ve ark., 2003). Ancak, 2005 yılındaki durum hakkında
rapor veren pazar bilgileri sağlayıcıları (raporlarının bedelini ödeyebilenler
için) bu görüşü desteklememektedir. Örneğin Ernst and Young’un “2005 Küresel Biyoteknoloji Raporu” kendinden
öncekiler gibi, ‘Sınırların Ötesi’ başlığını kullandı: Biyoteknolojinin
‘sınırların ötesine’ geçtiğini, çünkü onun yeniden yapılanma ve yeniden birleşmeyi “hızla
geliştirdiğini” ileri sürdürler. Biyoteknolojinin dünyaya yayılması ve Asyadaki
güçlü ilerleyişi, meydan okumalara verilen yanıtlar küresel düzeydedir, zira
bir bölgede engellenirken dünyanın bir başka bölgesinde güç aktarımıyla
engelleri aşmaktadır. Özellikle Singapur'daki Biopolis vizyonu için Çin ve
Hindistan'daki düzenleyici ve IP rejimleri, ve ayrıca Malezya'dan Michigan'a
hükümetler, başlangıç aşaması için "Küresel endüstrinin 2004 yılında 21.2
milyar dolara yükseldiği", ancak bunun bile başlangıç sermayesinin ortaya
koyma güçlüğünü karşılamak için yeterli olmadığı biyoteknoloji için iddialı
hedeflerle stratejik planlar geliştirdiler.47 "Küresel
biyoteknoloji endüstrisinin gelirleri 2004 yılında yüzde 17 oranında artarak
54.6 milyar dolara yükseldi" ve sermaye piyasasındaki özel sermaye
yatırımcılarından 21.2 milyar dolar sermaye gelmiş olsa da, hala net zarar 5.3
milyar dolar ve ve halka arz yapmak isteyen birçok şirket, beklenen
değerlemeleri alamadı ve hisse fiyatlarında düşüş yaşandı. Raporda sık sık
belirtildiği gibi zaman "meydan okuyucu" olabilir, pek çok bölgede,
örneğin Birleşik Devletler'de yapılan düzenelemeler ve mevzuattaki gelişmeler
yüzünden değil, kök hücre araştırmasının etiği üzerine yapılan tartışmalar ve
"akademik tıp merkezleri, klinisyenler ve biyoteknoloji / ilaç şirketleri
arasındaki araştırma anlaşmalarını inceleyen" ve "potansiyel çıkar
çatışmaları"nı (35) sorgulayan temel politika yapıcıların eğilimleri
yüzünden. Avrupa'da "hayatı tehdit eden uzun süreli fırtınalara dayanma ve
kaynaklarına son yıllarda yeniden odaklanma" sonrasında, sermaye
piyasaları toparlanmakta ve
biyoteknoloji endüstrisi özellikle uyuşturucu güvenliği ile ilgili
düzenlemenin getirdiği yükle ilgili kaygılar devam etmesine rağmen ürünlerin
piyasaya sürülmesine odaklanarak "köşeyi dönmekte"dir. Asya'daki
biyoteknoloji sektörü, "Batılı şirketlerden gelen yatırımlar, IP koruma
konusundaki kaygılardan dolayı engelleniyor" ve "zorluklarla"
karşı karşıyalar "bölgedeki biyo-teknoloji şirketleri, 2004'te yüzde 36
oranında bir artış gösterdi" ve "agresif olarak büyümeye devam
ediyor" hükümetler ve biyoteknolojik olmayan sanayi holdingleşmeleri,
Batı'da başka şekillerde temin edilecek sermayeyi sağlamak zorundalar (67).Yine
de biyosermayenin vaatkâr çekiciliği güçlü duruyor.
Nitekim, bu "zorluklara" rağmen
dünyanın dört bir yanındaki ulusal ve yerel politikacılar, biyoteknoloji
sektörünün büyümesini desteklemeye ve bu küresel biyo-ekonomide bir oyuk bulmak
için çalışmaya devam ediyor. Örneğin, Güney Afrika'nın Cape Cluster stratejisi,
pazar olanaklarının ve beş anahtar faktöre ilişkin politik iradenin "oyuk
dinamiklerini" vurgular: "Güney Afrika'nın biyolojik çeşitlilikteki
benzersiz zenginlikleri; Yerel talebi (HIV, sıtma, tüberküloz) yaratan özgün hastalığın
hak edilmemiş yaygınlığı; benzersiz, hem
tecrit edilen göçmen hem de farklı Afrika'lı genetik nüfus; Güçlü klinik ortam
(Güney Afrika ilk kalp naklinin yapıldığı bölgedir); Düşük araştırma ve
geliştirme maliyeti (AR-GE) ve ilk dünya fikri mülkiyet yönetimi "(13).
Gelecek odaklı senaryolara iki milyon avro harcamayı planlayan, OECD ülkeleri
gibi, hükümetler, hastalık, sağlık ve yaşamın tıbbi yönetiminde bu
biyoteknolojik endüstriyel devrimin gelecek potansiyelini haritalandırmak ve
ekonominin bu sektörünün gelişimini cesaretlendirmek için uluslararası, ulusal
ve yerel düzeyde -araştırma finansmanı, teknoloji transferi, başlangıç ve dönüş
projeleri için destek, araştırma ve geliştirme için vergi indirimleri- gibi
stratejileri formüle etmek adına öngörü ve ufuk tarama uygulamalarını
başlattılar.
Bu çağdaş dirimsellik ekonomileri
tarafından planlanan çevrimler böyle kavramsal, ticari, etik ve uzamsaldır.
Atomik, moleküler, hücresel, organik bu uzam alanlarının uygulama mekanları
(laboratuarlar, klinikler, danışma odaları, fabrikalar), kentlerin (Şanghay, Mumbai, Cape) ve ulusal
ekonomilerin ve bunların düzenleyici çerçeveleri ve ekonomik stratejileri ve
sanal internet alanları, genomdaki verilerin tamamına dünyadaki herhangi bir
noktadan anında erişimi sağlar. Dolaşımlar çeşitli ilişkilerle hareketlenir.
Kuzey Amerika ya da Avrupa'da bulunan başlıca ilaç firmaları deneysel
ilaçlarını Afrika, Asya, Doğu Avrupa ve Latin Amerika'da denemeye başladılar;
sonuçlar zemin oluşturduğu için, gelişmiş dünyadaki pazara yönelik yeni ürünler
ürettiler ve hissedar karlılığı yaratmada rol oynadılar.48 Genetik
bir bileşene sahip olduğu düşünülen hastalıklardan etkilenenlerden oluşan
biyo-sosyal topluluklar, sıklıkla üyelerine tıp araştırmalarına açık olmalarını
isterler (Corrigan ve Tutton 2004, Taussig 2005 ). Genetikçiler, yaşadıkları
her yerde, genetik analiz için hastaları olan ailelerden doku örnekleri
toplamak için dünyayı dolaşırlar.49Genellikle biyoteknoloji
şirketleri tarafından istihdam edilen Avrupa ya da Amerika'lı araştırmacılar,
uzak bölgelere giderek, "yalıtılmış" nüfuslardan dokuları alıp,
bunları genomik analizler için ve potansiyel olarak, patentlenebilir buluşlar
üretebilecek hastalık duyarlığı için belirteçlerin tanımlanması adına Avrupa'ya
ya da Birleşik Devletler'e götürürler.50 Bugün dirimsel bilginin
sömürülebilirliğinin üretimi, böyle, yapay dokular, dokular, hücre dizeleri,
belirteçler, DNA dizileri, teknikler, araştırmacılar, finansman, üretim ve
pazarlamayı harekete geçirmek ve ilişkilendirmek için çok uluslu devreleri
içerir.
Dirimsel döngülerin kendileri
yeni-düşünülen şeyler değildir, Örneğin, bir tür meyve sinekleri gibi örnek
organizmalar ve biyolojik materyal değiş tokuşu ya da kum bitkileri tohumunun
"etnobotanik" biriktirilmesi uygulamaları uzun süredir devam
etmektedir (Balick and Cox 1996,Kohler 1994). Ama bugün, bir tür "yerinden
çıkarma/ayırma" meydana geldi: dirimsellik, biyoekonomik hedeflere hizmet
etmek için, sabitlenmiş, dondurulmuş, depolanmış, biriktirilmiş, takas
edilebilir, zamanla ticareti yapılabilir, birbirinden farklı ve ayrı nesneler
serisine ayrılmıştır. Kimileri için insan dirimselliğinin bu
sermayeleştirilmesi aşırı ölçüde üzücü, rahatsız edicidir. Kaçınılmaz olarak,
bu yaşamın sınırları hakkında ve şu canlı/ cansız ve insan / insan olmayan
ikililerine dair görüşlerin tartışma konusu olduğu -özellikle embriyolar ve kök
hücreler- gibi sıkıntılı varlıklarla ilgili sorunları gündeme getirir.51
Birçokları da bu soruları bir tarafa bırakarak, insan dokusu pazarının
böylesine gelişimine karşı son derece eleştirel olmuştur. Dorothy Nelkin, bu
pazarın ilk detaylı analizlerinden birinde, biyoteknoloji şirketlerinin,
bedeni kültürel anlamlarından soyarak
bağlamsızlaştırdığını ve ona, biyobilim dilinin arz ve talep gibi ticari bir
dille nüfuz edilebilir hale geldiği bir biçime işaret ederek, yararlı bir
nesneye indirgemekle önemsizleştirildiğini savundu. Beden parçaları bir kaynak
gibi mayınlanmış, bir maden gibi çıkarılmış, bir ürün gibi hasat edilmiştir.
Doku temin edilmiştir - temin etme sözcüğü daha çok arazi, eşya ve fahişeler
için kullanılır- (Andrews and Nel-kin 2001: 5). Bu eleştiri bu tür
uygulamaların bilgilendirilmiş onamayla ne derece meşrulaştırıldığıyla ve
ilgili hastaların ya da kişilerin inançları ve arzularına uygun olup
olmadığıyla ne denli ilgilenirse ilgilensin, yine de, kazançların dahil olan
bireylerden ya da genelde toplumdan çok özel sermayeden kaynaklanıp
kaynaklanmadığı ya da itirazın, insan dirimselliğinin unsurlarını nesneleştirme
olgusuna yönelip yönelmediği, görünüşte iyicil tıp dünyasına ticaretin sokulmasının
sakıncalı olup olmadığı açık değildir.52
Açık olan şudur; -insan olmayan,
sahiplenilebilir, ticarileştirilebilir, nesneleştirilebilir şey- ve - bu tür
bir nesneleştirme için malzemenin meşru ve uygun olmdığı - yani insan olduğu
durum arasında, ahlak felsefesi içinde kalan klasik ayrım artık bu konuyu
çözmek için gereken çalışmaları yapamaz: tehlikeli olan tam da çağdaş
biyo-ekonomi politikasındaki bu ayrımın kendisidir. Batı'da beden etiğinin yoğunlaşması ve merkezileşmesi
ile birlikte kişinin kendi sağlığı ve bedenini çağımız kendini-biçimleme
tarzına göre yönetmesi ile yerel ve küresel ekonominin, teknolojinin ve bu tür
bir beden etiğini desteklemesi gereken biyotıp altyapısının insafsızlığı
arasındaki gerilim, çağdaş biyopolitiğin kurucu özelliği gibi görünmektedir.53
Toplumsal
Eleştirinin Ötesi: Yaşamın Kendi Politikası
Belirttiğim gibi, biyotıp alanındaki bu
gelişmelere ilişkin en sosyolojik yorum büyük ölçüde eleştirel ya da en azından
derinlemesine kuşkucudur. Ben farklı bir görüşteyim. Bu değişikliklerin bir
çoğu süreç içinde eleştiriye açık işlemlerle -kâr ve hisse değeri için
biyoçeşitliliklerin acımasız araştırılması, bilim inssanlarının fonlar ve
kariyer gelişimi için arayışları, birçok doktorun sıradan tedavi ve önleme
çalışmaları yerine "kahraman" tıbbın cazibe merkezi haline
gelmesiyle, hayatın ve sağlığın izlemeye değer tek amaç sayıldığı seküler
ahlakın ortaya çıkışı gibi- şekillenirken, bizim yenilikçi bir genetik
sorumluluk ve biyolojik yurttaşlık etiğinin ortaya çıktığını gördüğümüzü ileri
sürdüm. bizim bedensel, mekansal, nörokimyasal bireyliğimiz şimdi bir seçim,
öngörü ve sorumluluk alanı haline gelir. Bu, denemeye ve tartışmaya açılmıştır.
Yaşam değiştirilemez sabit bir bağış olarak hayal edilemez. Biyoloji artık
kader değildir. Dirimsellik, kesinlikle, "tersine mühendisliğin" ve
prensipte "yeniden-mühendisliğin" becerikli molekülleri arasında
tanımlanabilir teknik ilişkilere bağlı olarak anlaşılmaktadır. Yargılar artık
normal ve patolojik gibi açık bir ikilinin terimlari açısından düzenlenemez.
Bir yandan hastalığa ya da zayıflığa duyarlılığı hedef alan müdahaleler ve
diğer yandan kapasitelerin geliştirilmesi için yapılan müdahaleler arasında bir
ayırt etme çizgisini sürdürmek artık mümkün değildir.
Yüksek risk ve biyolojik bozulma tespit
edilen birçok mevcut uygulamada etkilenen kişi ya da potansiyel bir kişi
dışlama döngülerine geçirilir. Ancak rüya -doktorlar, genetikçiler,
biyoteknoloji şirketleri ve birçok "dertli birey" ve ailelerinin
rüyası- önbelirtisel teşhistir ve bunu alt seviyedeki organizmayı onarmak ya da
hatta iyileştirmek için biyolojik düzeyde teknik müdahale izlemektedir.
Günümüzde yaşam bilimlerinin politik uğraşı, çoğu durumda; belki de tüm
vakalar, şimdi değilse de gelecekte, biyolojik açıdan riskli ya da risk altında
olan kişi bir kez teşhis edilir ve değerlendirilirse, belki moleküler düzeyde
tıbbi müdahaleyle dönüştürülür ya da tedavi edilebilir inancına bağlanmıştır.
Bu rejimde, her genetik danışma oturumu, her amniyosentez eylemi, her anti
depresan reçetesi olasılığa, ya da en azından, insan olmanın farklı yolları ya
da farklı biçimde oluşmuş insanların karşılaştırmalı ve göreli yaşam kaliteleri
hakkındaki bir yargıya dayandırılır. Biyotıp tekniği dirimsel varoluşun tam da imalatı
seçimine uzandığından, farklı insan hayatlarının değeri hakkında -bu tür
kararlar üzerinde tartışmalara, kimlerin bu kararları vermesi gerektiğine ve bu
tür kararları verip vermeyeceğine dair anlaşmazlıklar- bizi düşünme görevi ile kaçınılmaz
olarak karşı karşıya bırakır. Bu yeni politika, yetkililerin iddia ettiği gibi,
nüfusun kalitesi ya da gen havuzunun sağlığı adına bu tür kararları iktidara
veren bir politika değildir. Bir yandan geçmiş sözel iktidarın yeni biçimleri,
genetiğimiz ve biyolojimiz etrafında şekillenmektedir. Bu pastoral iktidarda,
yaşamın değeri hakkındaki sorular, bütün dirimsel meslek erbabının -aralarında
ilaç firmalarının da olduğu, doktorların, genetik danışmanların, araştırmacı
biliminsanlarının- bizzat gündelik yargılarına, sözcükleri, teknikleri ve eylemlerine
ilham verir ve hepsinin başını etik ve etopolitikle derde sokar. Öte yandan,
yaşamın kendi politikası bu soruları -kendi hayatlarımızda, aile hayatımızda,
ve biyolojik kimliğimizin özelliklerini paylaştığımız başkalarına bizi bağlayan
yeni birlikler içinde, her biirmize sorar. Gerçek biyolojik yaşamımızın kendisi
seçim ve karar alanına girmiş ve bu karar verme sorunu kaçınılmaz hale
gelmiştir. Biz biyolojik sorumluluk, bedensel etik ve dirimsel politka çağına
girdik.
…….
çev. hç.
Dipnotlar:
.......